Fâtiha / الْفَاتِحَةِfatihaBakara / الْبَقَرَةِbakaraÂl-i İmrân / اٰلِ عِمْرٰنَal-i-imranNisâ / النِّسَاءِnisaMâide / الْمَائِدَةِmaideEn’âm / الْاَنْعَامِenamA’râf / الْاَعْرَافِarafEnfâl / الْاَنْفَالِenfalTevbe / التَّوْبَةِtevbeYûnus / يُونُسَyunusHûd / هُودٍhudYûsuf / يُوسُفَyusufRa’d / الرَّعْدِradİbrahim / اِبْرٰه۪يمَibrahimHicr / الْحِجْرِhicrNahl / النَّحْلِnahlİsrâ / الْاِسْرَاۤءِisraKehf / الْكَهْفِkehfMeryem / مَرْيَمَmeryemTâhâ / طٰهٰtahaEnbiyâ / الْاَنْبِيَاءِenbiyaHac / الْحَجِّhacMü’minûn / الْمُؤْمِنُونَmuminunNûr / النُّورِnurFurkân / الْفُرْقَانِfurkanŞuarâ / الشُّعَرَاءِsuaraNeml / النَّمْلِnemlKasas / الْقَصَصِkasasAnkebût / الْعَنْكَبُوتِankebutRûm / الرُّومِrumLokman / لُقْمٰانَlokmanSecde / السَّجْدَةِsecdeAhzâb / الْاَحْزَابِahzabSebe’ / سَبَأٍsebeFâtır / فَاطِرٍfatirYâsîn / يٰسۤyasinSâffât / الصَّاۤفَّاتِsaffatSâd / صۤsadZümer / الزُّمَرِzumerMü’min / الْمُؤْمِنِmuminFussilet / فُصِّلَتْfussiletŞûrâ / الشُّورٰىsuraZuhruf / الزُّخْرُفِzuhrufDuhân / الدُّخَانِduhanCâsiye / الْجَاثِيَةِcasiyeAhkâf / الْاَحْقَافِahkafMuhammed / مُحَمَّدٍmuhammedFetih / الْفَتْحِfetihHucurât / الْحُجُرَاتِhucuratKâf / قۤkafZâriyât / الذَّارِيَاتِzariyatTûr / الطُّورِturNecm / النَّجْمِnecmKamer / الْقَمَرِkamerRahmân / الرَّحْمٰنِrahmanVâkıa / الْوَاقِعَةِvakiaHadîd / الْحَد۪يدِhadidMücâdele / الْمُجَادَلَةِmucadeleHaşr / الْحَشْرِhasrMümtehine / الْمُمْتَحِنَةِmumtehineSaff / الصَّفِّsaffCuma / الْجُمُعَةِcumaMünâfikûn / الْمُنَافِقُونَmunafikunTeğâbun / التَّغَابُنِtegabunTalâk / الطَّلَاقِtalakTahrîm / التَّحْر۪يمِtahrimMülk / الْمُلْكِmulkKalem / الْقَلَمِkalemHâkka / الْحَاقَّةِhakkaMeâric / الْمَعَارِجِmearicNûh / نُوحٍnuhCin / الْجِنِّcinMüzzemmil / الْمُزَّمِّلِmuzemmilMüddessir / الْمُدَّثِّرِmuddessirKıyâmet / الْقِيٰمَةِkiyametİnsan / الْاِنْسَانِinsanMürselât / الْمُرْسَلَاتِmurselatNebe’ / النَّبَأِnebeNâziât / النَّازِعَاتِnaziatAbese / عَبَسَabeseTekvîr / التَّكْو۪يرِtekvirİnfitâr / الْاِنْفِطَارِinfitarMutaffifîn / الْمُطَفِّف۪ينَmutaffifinİnşikâk / الْاِنْشِقَاقِinsikakBürûc / الْبُرُوجِburucTârık / الطَّارِقِtarikA’lâ / الْاَعْلٰىalaGâşiye / الْغَاشِيَةِgasiyeFecr / الْفَجْرِfecrBeled / الْبَلَدِbeledŞems / الشَّمْسِsemsLeyl / الَّيْلِleylDuhâ / الضُّحٰىduhaİnşirâh / الْاِنْشِرَاحِinsirahTîn / التّ۪ينِtinAlak / الْعَلَقِalakKadr / الْقَدْرِkadrBeyyine / الْبَيِّنَةِbeyyineZilzâl / الزِّلْزَالِzilzalÂdiyât / الْعَادِيَاتِadiyetKâria / الْقَارِعَةِkariaTekâsür / التَّكَاثُرِtekasurAsr / الْعَصْرِasrHümeze / الْهُمَزَةِhumezeFil / الْف۪يلِfilKureyş / قُرَيْشٍkureysMâûn / الْمَاعُونِmaunKevser / الْكَوْثَرِkevserKâfirûn / الْكَافِرُونَkafirunNasr / النَّصْرِnasrTebbet / الْمَسَدِtebbetİhlâs / الْاِخْلَاصِihlasFelâk / الْفَلَقِfelakNâs / النَّاسِnas
Hicr
سُورَةُالْحِجْرِ

سُورَةُالْحِجْرِ
Elif-lâm-râ. Bunlar kitabın, apaçık Kur’an’ın âyetleridir. ﴾ 1 ﴿
Zaman olacak, inkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık!” diye hayıflanacaklar. ﴾ 2 ﴿
Bırak onları; yesinler, yararlansınlar, boş ümit oyalasın onları; yakında bilecekler! ﴾ 3 ﴿
Biz hiçbir toplumu, kendilerine gönderilmiş belli bir kitap olmadan helâk etmedik. ﴾ 4 ﴿
Hiçbir ümmet kendi ecelini ne öne alabilir ne de erteleyebilir. ﴾ 5 ﴿
Dediler ki: “Ey kendisine vahiy gelen adam! Sen kesinlikle cinlere kapılmış birisin!” ﴾ 6 ﴿
“Doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirseydin ya!” ﴾ 7 ﴿
Biz melekleri ancak açık gerçekle indiririz, o zaman da onlara artık süre tanınmaz. ﴾ 8 ﴿
Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz. ﴾ 9 ﴿
Andolsun senden önce de eski topluluklar arasından elçiler göndermiştik. ﴾ 10 ﴿
Onlara bir peygamber geldiğinde muhakkak onunla alay ederlerdi. ﴾ 11 ﴿
İşte onu (Kur’an’ı) inkârcıların kalplerine, inanmadıkları halde böyle yerleştiririz. Nitekim daha öncekilere de bu ilâhî kanun uygulanmıştır. ﴾ 12-13 ﴿
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de “Herhalde gözlerimiz perdelendi, hatta bize büyü yapılmış olmalı!” derler. ﴾ 14-15 ﴿
Andolsun biz gökte yıldız kümeleri oluşturduk ve seyredenler için ona güzel bir görünüm verdik. ﴾ 16 ﴿
Onları her kovulmuş şeytana karşı koruduk. ﴾ 17 ﴿
Ancak kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan olursa onu da parlak bir ışık kovalar. ﴾ 18 ﴿
Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar yerleştirdik, orada ölçüleri belli her türden ürünler bitirdik. ﴾ 19 ﴿
Yine orada hem sizin için hem de rızkı size borç olmayanlar için uygun geçim şartları yarattık. ﴾ 20 ﴿
Her şeyin hazineleri sadece bizim katımızdadır ve biz oradan indirdiğimizi belirli bir ölçüye göre indiririz. ﴾ 21 ﴿
Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirip onunla sizin su ihtiyacınızı karşıladık. Onu depolayan siz değildiniz. ﴾ 22 ﴿
Kuşkusuz hayat veren de öldüren de biziz; her şeyin son sahibi de biz oluruz. ﴾ 23 ﴿
Andolsun biz, içinizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da muhakkak biliriz. ﴾ 24 ﴿
Ve senin rabbin, onları kıyamette toplayıp bir araya getirecektir. O, hakîmdir, alîmdir. ﴾ 25 ﴿
Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık. ﴾ 26 ﴿
Cin türüne gelince daha önce onu da kavurucu ateşten yaratmıştık. ﴾ 27 ﴿
Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan bir insan yaratacağım” demişti. ﴾ 28 ﴿
“Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.” ﴾ 29 ﴿
Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. ﴾ 30 ﴿
Yalnız İblîs hariç; o, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı. ﴾ 31 ﴿
Allah, “Ey İblîs! Secde edenlerle birlikte hareket etmeyişinin sebebi nedir?” diye sordu. ﴾ 32 ﴿
Dedi ki: “Ben, şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattığın bir insana asla secde etmem!” ﴾ 33 ﴿
Allah, “O halde çık oradan, dedi; artık kovuldun!” ﴾ 34 ﴿
Kıyamet gününe kadar lânetlenmiş bulunmaktasın!” ﴾ 35 ﴿
“Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi. ﴾ 36 ﴿
Allah, “Vakti (katımızda) bilinen bir güne kadar mühlet verilmiş olanlardansın” buyurdu. ﴾ 37-38 ﴿
İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.” ﴾ 39-40 ﴿
Allah da buyurdu ki: “İşte bana varan doğru yol budur (hâlis kulların yolu). ﴾ 41 ﴿
Şüphesiz, sapmışlardan sana uyacak isyankârlar dışında kullarım üzerinde senin hâkimiyetin olmayacaktır.” ﴾ 42 ﴿
“Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır.” ﴾ 43 ﴿
Onun yedi kapısı vardır, her kapıdan girmek üzere de onlardan birer grup belirlenmiştir. ﴾ 44 ﴿
Allah’a karşı saygısızlıktan sakınanlar mutlaka cennet bahçelerinde ve pınar başlarında olacaklar. ﴾ 45 ﴿
“Esenlikle, güvenle girin oraya!” (denecek). ﴾ 46 ﴿
Onların gönüllerini düşmanlık duygularından temizledik; artık bir kardeşler topluluğu olarak sedirler üzerinde karşı karşıya oturacaklar. ﴾ 47 ﴿
Orada hiçbir yorgunlukla karşılaşmayacaklar. Oradan çıkarılmaları da söz konusu olmayacaktır. ﴾ 48 ﴿
Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir. ﴾ 49 ﴿
Ama azabım da çok elem verici bir azaptır! ﴾ 50 ﴿
Onlara İbrâhim’in misafirlerini hatırlat. ﴾ 51 ﴿
Onun yanına girip selâm vermişler, o da, “Doğrusu biz sizden korkuyoruz” demişti. ﴾ 52 ﴿
“Korkma” dediler, “Biz sana bilgili bir çocuk müjdeliyoruz.” ﴾ 53 ﴿
İbrâhim, “Üzerime yaşlılık çökmüş olmasına rağmen bana böyle bir müjde getiriyorsunuz öyle mi? Peki (çocuğum olamayacağına göre) bana neyi müjdelemiş oluyorsunuz?” dedi. ﴾ 54 ﴿
“Sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” dediler. ﴾ 55 ﴿
“Haktan sapmış olanlardan başka kim rabbimin rahmetinden ümit keser!” dedi. ﴾ 56 ﴿
“Ey elçiler! Göreviniz nedir?” diye sordu. ﴾ 57 ﴿
Dediler ki: “Aslında biz, suçlu bir kavme (ceza vermek için) gönderildik. ﴾ 58 ﴿
Yalnız Lût’un ailesine zarar gelmeyecek, onların hepsini kurtaracağız. ﴾ 59 ﴿
Fakat karısı hariç! Biz onun da geride kalanlardan olmasını takdir ettik.” ﴾ 60 ﴿
Elçiler Lût ailesine geldiklerinde Lût onlara, “Bilinmedik tanınmadık kimselersiniz” dedi. ﴾ 61-62 ﴿
“Öyle ama, biz sana insanların, hakkında kuşkuya düştükleri şeyi getirdik. ﴾ 63 ﴿
Sana, gerçeği getirdik. Biz muhakkak doğru söylüyoruz.” ﴾ 64 ﴿
“Hemen gecenin bir vaktinde ailenin hızla yola koyulmasını sağla! Sen de arkalarından git! Hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın! Size emredilen yere doğru gidin!” ﴾ 65 ﴿
Lût’a şu hükmü bildirdik: “Onlar, sabah vaktine girerken son ferdine kadar yok edilmiş olacaktır!” ﴾ 66 ﴿
Şehir halkı sevinerek geldiler. ﴾ 67 ﴿
Lût, “Bunlar benim misafirlerim, sakın beni utandıracak bir şey yapmayın?” dedi; ﴾ 68 ﴿
“Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin!” ﴾ 69 ﴿
“Seni el âlemi korumaktan menetmedik mi?” dediler. ﴾ 70 ﴿
Lût, “İşte kadınlar, benim kızlarım, (nikâh) yaparsanız” dedi. ﴾ 71 ﴿
(Ey resulüm!) Hayatına yemin olsun ki onlar, sarhoş (sersem) halleriyle saçmalayıp duruyorlardı. ﴾ 72 ﴿
Nihayet ortalık aydınlanırken korkunç ses onları yakalayıverdi! ﴾ 73 ﴿
Ardından yurtlarının altını üstüne getirdik, üzerlerine taşlaşmış çamur yağdırdık! ﴾ 74 ﴿
İşte bunda ibret alacak olanlar için dersler vardır. ﴾ 75 ﴿
Bakın, o harabeler bir yol üzerinde hâlâ duruyor. ﴾ 76 ﴿
Onda da inananlar için bir ders vardır. ﴾ 77 ﴿
Eyke halkı da gerçekten bir zalimler topluluğu idi. ﴾ 78 ﴿
Biz onların da cezasını verdik. Bu iki şehir açıkça bilinen bir yol üzerindedir. ﴾ 79 ﴿
Kuşkusuz Hicr halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladılar. ﴾ 80 ﴿
Oysa onlara âyetlerimizi de gönderdik, fakat bunlara sırt çevirdiler. ﴾ 81 ﴿
Onlar, güvende olmak üzere dağları oyarak barınaklar yaparlardı. ﴾ 82 ﴿
Ama sonunda sabaha girerlerken korkunç ses onları da yakaladı! ﴾ 83 ﴿
Aldıkları tedbirin kendilerine hiçbir faydası olmadı. ﴾ 84 ﴿
Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları ancak ve ancak hak ve adalet temelinde yarattık. Kıyamet de mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel olan hoşgörü yolunu tut. ﴾ 85 ﴿
İyi bilesin ki rabbin, evet O, muhakkak sûrette eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilmektedir. ﴾ 86 ﴿
Kuşkusuz sana tekrar tekrar okunandan (âyetlerden) yedisini ve yüce Kur’an’ı verdik. ﴾ 87 ﴿
Sakın ola ki, onlardan bazı gruplara verdiğimiz geçici dünya nimetine göz dikmeyesin! Onlardan yana üzülme, müminlere karşı da alçakgönüllü ol! ﴾ 88 ﴿
“Kuşkusuz ben apaçık bir uyarıcıyım” de. ﴾ 89 ﴿
Nitekim biz, bölüp parçalayanları cezalandırdık. ﴾ 90 ﴿
Kur’an’ı parçalara ayıranlar yok mu; ﴾ 91 ﴿
Rabbine andolsun ki yaptıklarından dolayı muhakkak surette onların hepsini sorguya çekeceğiz! ﴾ 92-93 ﴿
Sen, sana buyurulanı açıkça duyur, müşriklere aldırış etme! ﴾ 94 ﴿
Allah’ın yanında başka bir tanrı daha edinen o alaycılara karşı biz senin yanındayız. Onlar ileride anlayacaklar! ﴾ 95-96 ﴿
Söyledikleri yüzünden canının sıkıldığını muhakkak ki biliyoruz. ﴾ 97 ﴿
Ama sen rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol! ﴾ 98 ﴿
Kesin olan şey gelinceye kadar rabbine kulluk et. ﴾ 99 ﴿
Zaman olacak, inkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık!” diye hayıflanacaklar. ﴾ 2 ﴿
Bırak onları; yesinler, yararlansınlar, boş ümit oyalasın onları; yakında bilecekler! ﴾ 3 ﴿
Biz hiçbir toplumu, kendilerine gönderilmiş belli bir kitap olmadan helâk etmedik. ﴾ 4 ﴿
Hiçbir ümmet kendi ecelini ne öne alabilir ne de erteleyebilir. ﴾ 5 ﴿
Dediler ki: “Ey kendisine vahiy gelen adam! Sen kesinlikle cinlere kapılmış birisin!” ﴾ 6 ﴿
“Doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirseydin ya!” ﴾ 7 ﴿
Biz melekleri ancak açık gerçekle indiririz, o zaman da onlara artık süre tanınmaz. ﴾ 8 ﴿
Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz. ﴾ 9 ﴿
Andolsun senden önce de eski topluluklar arasından elçiler göndermiştik. ﴾ 10 ﴿
Onlara bir peygamber geldiğinde muhakkak onunla alay ederlerdi. ﴾ 11 ﴿
İşte onu (Kur’an’ı) inkârcıların kalplerine, inanmadıkları halde böyle yerleştiririz. Nitekim daha öncekilere de bu ilâhî kanun uygulanmıştır. ﴾ 12-13 ﴿
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de “Herhalde gözlerimiz perdelendi, hatta bize büyü yapılmış olmalı!” derler. ﴾ 14-15 ﴿
Andolsun biz gökte yıldız kümeleri oluşturduk ve seyredenler için ona güzel bir görünüm verdik. ﴾ 16 ﴿
Onları her kovulmuş şeytana karşı koruduk. ﴾ 17 ﴿
Ancak kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan olursa onu da parlak bir ışık kovalar. ﴾ 18 ﴿
Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar yerleştirdik, orada ölçüleri belli her türden ürünler bitirdik. ﴾ 19 ﴿
Yine orada hem sizin için hem de rızkı size borç olmayanlar için uygun geçim şartları yarattık. ﴾ 20 ﴿
Her şeyin hazineleri sadece bizim katımızdadır ve biz oradan indirdiğimizi belirli bir ölçüye göre indiririz. ﴾ 21 ﴿
Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirip onunla sizin su ihtiyacınızı karşıladık. Onu depolayan siz değildiniz. ﴾ 22 ﴿
Kuşkusuz hayat veren de öldüren de biziz; her şeyin son sahibi de biz oluruz. ﴾ 23 ﴿
Andolsun biz, içinizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da muhakkak biliriz. ﴾ 24 ﴿
Ve senin rabbin, onları kıyamette toplayıp bir araya getirecektir. O, hakîmdir, alîmdir. ﴾ 25 ﴿
Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık. ﴾ 26 ﴿
Cin türüne gelince daha önce onu da kavurucu ateşten yaratmıştık. ﴾ 27 ﴿
Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan bir insan yaratacağım” demişti. ﴾ 28 ﴿
“Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.” ﴾ 29 ﴿
Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. ﴾ 30 ﴿
Yalnız İblîs hariç; o, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı. ﴾ 31 ﴿
Allah, “Ey İblîs! Secde edenlerle birlikte hareket etmeyişinin sebebi nedir?” diye sordu. ﴾ 32 ﴿
Dedi ki: “Ben, şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattığın bir insana asla secde etmem!” ﴾ 33 ﴿
Allah, “O halde çık oradan, dedi; artık kovuldun!” ﴾ 34 ﴿
Kıyamet gününe kadar lânetlenmiş bulunmaktasın!” ﴾ 35 ﴿
“Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi. ﴾ 36 ﴿
Allah, “Vakti (katımızda) bilinen bir güne kadar mühlet verilmiş olanlardansın” buyurdu. ﴾ 37-38 ﴿
İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve -aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.” ﴾ 39-40 ﴿
Allah da buyurdu ki: “İşte bana varan doğru yol budur (hâlis kulların yolu). ﴾ 41 ﴿
Şüphesiz, sapmışlardan sana uyacak isyankârlar dışında kullarım üzerinde senin hâkimiyetin olmayacaktır.” ﴾ 42 ﴿
“Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır.” ﴾ 43 ﴿
Onun yedi kapısı vardır, her kapıdan girmek üzere de onlardan birer grup belirlenmiştir. ﴾ 44 ﴿
Allah’a karşı saygısızlıktan sakınanlar mutlaka cennet bahçelerinde ve pınar başlarında olacaklar. ﴾ 45 ﴿
“Esenlikle, güvenle girin oraya!” (denecek). ﴾ 46 ﴿
Onların gönüllerini düşmanlık duygularından temizledik; artık bir kardeşler topluluğu olarak sedirler üzerinde karşı karşıya oturacaklar. ﴾ 47 ﴿
Orada hiçbir yorgunlukla karşılaşmayacaklar. Oradan çıkarılmaları da söz konusu olmayacaktır. ﴾ 48 ﴿
Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir. ﴾ 49 ﴿
Ama azabım da çok elem verici bir azaptır! ﴾ 50 ﴿
Onlara İbrâhim’in misafirlerini hatırlat. ﴾ 51 ﴿
Onun yanına girip selâm vermişler, o da, “Doğrusu biz sizden korkuyoruz” demişti. ﴾ 52 ﴿
“Korkma” dediler, “Biz sana bilgili bir çocuk müjdeliyoruz.” ﴾ 53 ﴿
İbrâhim, “Üzerime yaşlılık çökmüş olmasına rağmen bana böyle bir müjde getiriyorsunuz öyle mi? Peki (çocuğum olamayacağına göre) bana neyi müjdelemiş oluyorsunuz?” dedi. ﴾ 54 ﴿
“Sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizliğe kapılanlardan olma!” dediler. ﴾ 55 ﴿
“Haktan sapmış olanlardan başka kim rabbimin rahmetinden ümit keser!” dedi. ﴾ 56 ﴿
“Ey elçiler! Göreviniz nedir?” diye sordu. ﴾ 57 ﴿
Dediler ki: “Aslında biz, suçlu bir kavme (ceza vermek için) gönderildik. ﴾ 58 ﴿
Yalnız Lût’un ailesine zarar gelmeyecek, onların hepsini kurtaracağız. ﴾ 59 ﴿
Fakat karısı hariç! Biz onun da geride kalanlardan olmasını takdir ettik.” ﴾ 60 ﴿
Elçiler Lût ailesine geldiklerinde Lût onlara, “Bilinmedik tanınmadık kimselersiniz” dedi. ﴾ 61-62 ﴿
“Öyle ama, biz sana insanların, hakkında kuşkuya düştükleri şeyi getirdik. ﴾ 63 ﴿
Sana, gerçeği getirdik. Biz muhakkak doğru söylüyoruz.” ﴾ 64 ﴿
“Hemen gecenin bir vaktinde ailenin hızla yola koyulmasını sağla! Sen de arkalarından git! Hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın! Size emredilen yere doğru gidin!” ﴾ 65 ﴿
Lût’a şu hükmü bildirdik: “Onlar, sabah vaktine girerken son ferdine kadar yok edilmiş olacaktır!” ﴾ 66 ﴿
Şehir halkı sevinerek geldiler. ﴾ 67 ﴿
Lût, “Bunlar benim misafirlerim, sakın beni utandıracak bir şey yapmayın?” dedi; ﴾ 68 ﴿
“Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin!” ﴾ 69 ﴿
“Seni el âlemi korumaktan menetmedik mi?” dediler. ﴾ 70 ﴿
Lût, “İşte kadınlar, benim kızlarım, (nikâh) yaparsanız” dedi. ﴾ 71 ﴿
(Ey resulüm!) Hayatına yemin olsun ki onlar, sarhoş (sersem) halleriyle saçmalayıp duruyorlardı. ﴾ 72 ﴿
Nihayet ortalık aydınlanırken korkunç ses onları yakalayıverdi! ﴾ 73 ﴿
Ardından yurtlarının altını üstüne getirdik, üzerlerine taşlaşmış çamur yağdırdık! ﴾ 74 ﴿
İşte bunda ibret alacak olanlar için dersler vardır. ﴾ 75 ﴿
Bakın, o harabeler bir yol üzerinde hâlâ duruyor. ﴾ 76 ﴿
Onda da inananlar için bir ders vardır. ﴾ 77 ﴿
Eyke halkı da gerçekten bir zalimler topluluğu idi. ﴾ 78 ﴿
Biz onların da cezasını verdik. Bu iki şehir açıkça bilinen bir yol üzerindedir. ﴾ 79 ﴿
Kuşkusuz Hicr halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladılar. ﴾ 80 ﴿
Oysa onlara âyetlerimizi de gönderdik, fakat bunlara sırt çevirdiler. ﴾ 81 ﴿
Onlar, güvende olmak üzere dağları oyarak barınaklar yaparlardı. ﴾ 82 ﴿
Ama sonunda sabaha girerlerken korkunç ses onları da yakaladı! ﴾ 83 ﴿
Aldıkları tedbirin kendilerine hiçbir faydası olmadı. ﴾ 84 ﴿
Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları ancak ve ancak hak ve adalet temelinde yarattık. Kıyamet de mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel olan hoşgörü yolunu tut. ﴾ 85 ﴿
İyi bilesin ki rabbin, evet O, muhakkak sûrette eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilmektedir. ﴾ 86 ﴿
Kuşkusuz sana tekrar tekrar okunandan (âyetlerden) yedisini ve yüce Kur’an’ı verdik. ﴾ 87 ﴿
Sakın ola ki, onlardan bazı gruplara verdiğimiz geçici dünya nimetine göz dikmeyesin! Onlardan yana üzülme, müminlere karşı da alçakgönüllü ol! ﴾ 88 ﴿
“Kuşkusuz ben apaçık bir uyarıcıyım” de. ﴾ 89 ﴿
Nitekim biz, bölüp parçalayanları cezalandırdık. ﴾ 90 ﴿
Kur’an’ı parçalara ayıranlar yok mu; ﴾ 91 ﴿
Rabbine andolsun ki yaptıklarından dolayı muhakkak surette onların hepsini sorguya çekeceğiz! ﴾ 92-93 ﴿
Sen, sana buyurulanı açıkça duyur, müşriklere aldırış etme! ﴾ 94 ﴿
Allah’ın yanında başka bir tanrı daha edinen o alaycılara karşı biz senin yanındayız. Onlar ileride anlayacaklar! ﴾ 95-96 ﴿
Söyledikleri yüzünden canının sıkıldığını muhakkak ki biliyoruz. ﴾ 97 ﴿
Ama sen rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol! ﴾ 98 ﴿
Kesin olan şey gelinceye kadar rabbine kulluk et. ﴾ 99 ﴿