Şuarâ Suresi Hakkında Detaylı Bilgi
1-2. Ayet Tefsiri 3-4. Ayet Tefsiri 5-9. Ayet Tefsiri 10-11. Ayet Tefsiri 12-14. Ayet Tefsiri 15-17. Ayet Tefsiri 18-21. Ayet Tefsiri 22. Ayet Tefsiri 23-28. Ayet Tefsiri 29-33. Ayet Tefsiri 34-40. Ayet Tefsiri 41. Ayet Tefsiri 42. Ayet Tefsiri 43. Ayet Tefsiri 44. Ayet Tefsiri 45. Ayet Tefsiri 46. Ayet Tefsiri 47. Ayet Tefsiri 48. Ayet Tefsiri 49. Ayet Tefsiri 50. Ayet Tefsiri 51. Ayet Tefsiri 52-60. Ayet Tefsiri 61-68. Ayet Tefsiri 69. Ayet Tefsiri 70-82. Ayet Tefsiri 83-89. Ayet Tefsiri 90. Ayet Tefsiri 91. Ayet Tefsiri 92. Ayet Tefsiri 93. Ayet Tefsiri 94. Ayet Tefsiri 95. Ayet Tefsiri 96-102. Ayet Tefsiri 103. Ayet Tefsiri 104. Ayet Tefsiri 105-122. Ayet Tefsiri 123. Ayet Tefsiri 124. Ayet Tefsiri 125. Ayet Tefsiri 126. Ayet Tefsiri 127. Ayet Tefsiri 128-135. Ayet Tefsiri 136-140. Ayet Tefsiri 141-142. Ayet Tefsiri 143. Ayet Tefsiri 144. Ayet Tefsiri 145. Ayet Tefsiri 146-150. Ayet Tefsiri 151. Ayet Tefsiri 152. Ayet Tefsiri 153. Ayet Tefsiri 154. Ayet Tefsiri 155-159. Ayet Tefsiri 160-166. Ayet Tefsiri 167. Ayet Tefsiri 168. Ayet Tefsiri 169. Ayet Tefsiri 170. Ayet Tefsiri 171-173. Ayet Tefsiri 174. Ayet Tefsiri 175. Ayet Tefsiri 176-184. Ayet Tefsiri 185-187. Ayet Tefsiri 188. Ayet Tefsiri 189. Ayet Tefsiri 190. Ayet Tefsiri 191. Ayet Tefsiri 192-195. Ayet Tefsiri 196-197. Ayet Tefsiri 198-203. Ayet Tefsiri 204-207. Ayet Tefsiri 208-209. Ayet Tefsiri 210-213. Ayet Tefsiri 214-220. Ayet Tefsiri 221-223. Ayet Tefsiri 224-227. Ayet Tefsiri

Şuarâ 1-2. Ayet Yazılış ve Meâli

طٰسٓمٓؕ
١
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبٖينِ
٢
Meâl: Tâ-sîn-mîm. Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.

Şuarâ 1-2. Ayet Tefsiri

Bazı sûrelerin başında bulunan bu tür harflere “hurûf-ı mukattaa” adı verilmektedir (bilgi için bk. Bakara 2/1).

Sûre başlarındaki hurûf-ı mukattaadan sonra genellikle kitaptan, âyetlerden veya vahiyden söz edilmektedir. Nitekim burada da aynı üslûp kullanılmıştır. “Apaçık kitap” ifadesinden kastedilenin hangi kitap olduğu konusunda farklı görüşler olmakla birlikte müfessirlerin çoğunluğu bunun Kur’an olduğu kanaatindedir (Râzî, XXIV, 118; Şevkânî, IV, 91; İbn Âşûr, XIX, 92; bu konuda bilgi için ayrıca bk. Ra‘d 13/1; Hicr 15/1). “Apaçık” diye tercüme ettiğimiz mübîn kelimesi “açıklayıcı” anlamına da gelmektedir. Buna göre Kur’an âyetleri gelişigüzel söylenmiş sözler değil; anlamı açık, doğruluğunda şüphe olmayan ve gerçekleri açıklayan ilâhî kitabın âyetleridir. Bu sebeple ona şanına yakışır bir şekilde saygı gösterilmesi ve emirlerinin yerine getirilmesi gerekir.

Şuarâ 3-4. Ayet Yazılış ve Meâli

لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنٖينَ
٣
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعٖينَ
٤
Meâl: İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin! Biz istesek onlara gökten bir mûcize indiririz de derhal ona boyun eğerler.

Şuarâ 3-4. Ayet Tefsiri

Bu âyetlerde müşriklerin Kur’an’a inanmamalarından ve ona karşı gösterdikleri düşmanca tavırdan dolayı üzülen Hz. Peygamber ve müminler teselli edilmektedir (krş. Kehf 18/6; Fâtır 35/8). Çünkü Peygamber’in görevi onları zorla iman ettirmek değil, Kur’an’ı tebliğ edip doğru yolu göstermektir (Nahl 16/82). 4. âyette ifade edildiği üzere Allah Teâlâ isteseydi inkârcıları iman ettirecek bir mûcize ve bir felâket göndererek onların boyun eğmelerini sağlardı. Ancak böyle bir zorlama imtihan hikmetine aykırıdır. Allah dünyayı, hayatı ve ölümü imtihan için yaratmıştır. İnsanın bu imtihanı kazanması serbest ve özgür iradesiyle Allah’a inanmasına ve itaat etmesine bağlıdır.

Şuarâ 5-9. Ayet Yazılış ve Meâli

وَمَا يَأْتٖيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضٖينَ
٥
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتٖيهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
٦
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا فٖيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرٖيمٍ
٧
اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
٨
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
٩
Meâl: Ne zaman Rahmân’dan kendilerine yeni bir uyarı gelse mutlaka bundan yüz ­çevirmektedirler. Hep yalanladılar, fakat alay edip durdukları şeylere ait bilgiler yakında onlara gelecektir! Peki o inkârcılar yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Orada her türden nice değerli bitkiler çıkarmışızdır. Şüphesiz bunlarda alınacak büyük bir ders vardır; ama çoğu iman etmezler. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 5-9. Ayet Tefsiri

6. âyet, inkârcıların şimdi yalan saydıkları gerçeklerle bir gün karşı karşıya kalacaklarını haber vererek onları tehdit etmektedir. Halbuki akıllarını kullansalar inkâr ettikleri şeylerin gerçek olduğunu onlara gösterecek nice deliller vardır. Hayata elverişli kılınmış olan yerküre ve onda her türden bitkilerin, canlıların üremesi Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren apaçık deliller değil midir? Şüphe yok ki toprağı, suyu, havası ve iklimi aynı olan bir arazi üzerinde bitki türlerinin yaratılmasında; tadı, rengi ve şekli ayrı olan meyve ve ürünlerin meydana gelmesinde üstün bir iradenin, sonsuz bir bilgi, hikmet ve kudretin mevcudiyetini gösteren deliller vardır. Bununla birlikte insanların çoğu inanmaz. Oysa 9. âyette ifade buyurulduğu gibi Allah’ın gücü de rahmeti de sonsuzdur; inkârlarından dolayı onları cezalandırma gücüne sahip olduğu gibi, tövbe edip iman eden ve iyi işler yapanları bağışlayacak merhamete de sahiptir.

Şuarâ 10-11. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَۙ
١٠
قَوْمَ فِرْعَوْنَؕ اَلَا يَتَّقُونَ
١١
Meâl: Hani rabbin Mûsâ’ya, şöyle seslenmişti: “O zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git. Onlar (zulümden) hâlâ sakınmayacaklar mı?”

Şuarâ 10-11. Ayet Tefsiri

Bulunduğu ortam ve dini tebliğle görevli olduğu muhatapları bakımından Hz. Mûsâ’nın durumu bir yönüyle Hz. Muhammed’in durumundan daha çetindi. Mûsâ aleyhisselâm köle gibi muamele gören bir kavme mensup olduğu halde bölgenin güçlü hükümdarı Firavun ve kavmini dine davetle görevlendirilmişti. Hz. Peygamber ise sosyal statü bakımından muhataplarıyla aynı seviyede bulunuyordu. Öte yandan Mekkeli müşrikler Arap yarımadasının hatırı sayılır kabilesi olmakla birlikte Firavun ve adamları kadar güçlü değillerdi. Bu âyetler, o zor şartlarda Hz. Mûsâ nasıl başarılı olduysa Hz. Peygamber’in de öyle başarılı olacağına işaret etmekte, müminlere ümit ve cesaret vermektedir.

Firavun İsrâiloğulları’nı köle gibi istihdam ediyor, onları ağır işlerde kullanıyordu. Nüfuslarının çoğaldığını görünce, kendi yönetimi için tehlike oluşturacakları endişesiyle yeni doğan erkek çocuklarını öldürtmeye başladı. İşte bu tutumları yanında Allah’ın varlığını ve birliğini de tanımamaları sebebiyle Allah onları “zalim kavim” olarak nitelendirmektedir.

Şuarâ 12-14. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ رَبِّ اِنّٖٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِؕ
١٢
وَيَضٖيقُ صَدْرٖي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانٖي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
١٣
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
١٤
Meâl: Mûsâ, “Rabbim! Doğrusu beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum; Göğsüm daralıyor, dilim dolaşıyor; onun için bu elçilik görevini Hârûn’a yükle. Ayrıca ben onlar nezdinde suçluyum; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum” dedi.

Şuarâ 12-14. Ayet Tefsiri

Çoğu zaman insanlar peygamberleri yalancılıkla itham etmişlerdir. Hz. Mûsâ böyle bir durumla karşılaşmaktan endişe ettiği için moralinin bozulacağını, bunun da dilinin dolaşmasına sebep olacağını (krş. Tâhâ 20/27), dolayısıyla peygamberlik görevini yerine getirirken rahat konuşamayacağını Allah Teâlâ’ya arzetmiş; ya kendisine yardımcı olmak veya tek başına Firavun’a elçi olarak gitmek üzere kardeşi Hârûn’un görevlendirilmesini niyaz etmiştir. Ayrıca İsrâiloğulları’ndan biriyle kavga eden bir Kıptî’yi öldürmüş olmasından dolayı kendisinin de öldürülmekten korkması böyle bir talepte bulunmasına sebep olmuştur (bu konuda bilgi için ayrıca bk. Kasas 28/15).

Şuarâ 15-17. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
١٥
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمٖينَۙ
١٦
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَؕ
١٧
Meâl: Allah, “Hayır, asla böyle olmayacak!” buyurdu. “Haydi ikiniz de mûcizelerimizle gidin. Şüphesiz biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” Firavun’a gidin ve deyin ki: “Gerçekten biz, İsrâiloğulları’nı bizimle beraber göndermen için âlemlerin rabbinin elçisiyiz.”

Şuarâ 15-17. Ayet Tefsiri

Yüce Allah, Firavun ve adamlarının Hz. Mûsâ’ya herhangi bir zarar veremeyeceklerini kendisine bildirerek tereddütlerini giderdikten sonra ondan kendisine dayanıp güvenmesini istemekte ve yardımlarıyla onların yanında olacağını bildirmektedir.

Şuarâ 18-21. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ فٖينَا وَلٖيداً وَلَبِثْتَ فٖينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنٖينَ
١٨
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتٖي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِرٖينَ
١٩
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّٖينَؕ
٢٠
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لٖي رَبّٖي حُكْماً وَجَعَلَنٖي مِنَ الْمُرْسَلٖينَ
٢١
Meâl: (Makamına vardıklarında Mûsâ’ya) Firavun şöyle dedi: “Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin!” Mûsâ, “Ben” dedi, “O işi, (sonunun ölüme varacağını) bilmeden yaptım. Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra rabbim bana doğru karar vermeyi öğretti ve beni peygamberlerden biri yaptı.

Şuarâ 18-21. Ayet Tefsiri

18, 19, 20, 21 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 22. Ayet Yazılış ve Meâli

وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَؕ
٢٢
Meâl: O nimet diye başıma kaktığın şeye gelince o da İsrâiloğulları’nı kendine kul köle etmenden ibarettir.”

Şuarâ 22. Ayet Tefsiri

Firavun’un, nimet diye Hz. Mûsâ’nın başına kaktığı ve nankörlükle itham ettiği şey, bebekliğinde nehre bırakılmış bulunca alıp yetiştirmesi, özellikle onu diğer erkek çocuklar gibi öldürtmemesi idi. Hz. Mûsâ, üstü kapalı olarak onun yaptığının esasen bir nimet değil, kendisinin İsrâiloğulları’nı köle gibi kullanmasının bir sonucu olduğunu ifade etmektedir. Zira eğer Firavun İsrâiloğulları’na baskı uygulamasa, özellikle erkek çocukları öldürtmeye kalkışmasaydı Mûsâ’nın annesi onu nehre bırakmak durumunda kalmayacak, Mûsâ da Firavun’un eline düşmeyecekti.

Şuarâ 23-28. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمٖينَ
٢٣
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاؕ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِنٖينَ
٢٤
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
٢٥
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّلٖينَ
٢٦
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذٖٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
٢٧
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاؕ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
٢٨
Meâl: Firavun, “Âlemlerin rabbi de kimdir?” diye sordu. Mûsâ, “Eğer gerçeğe inanmaya yatkınlığınız varsa bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin rabbidir” diye cevap verdi. Firavun yanında bulunanlara, “Ne dediğini duydunuz değil mi?” dedi. Mûsâ, “O, sizin de rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da rabbidir” dedi. Firavun, “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka aklını yitirmiş” dedi. Mûsâ devamla şunu söyledi: “Şayet aklınızı kullanırsanız anlarsınız ki O, doğunun, batının ve bu ikisi arasında bulunanların rabbidir.”

Şuarâ 23-28. Ayet Tefsiri

Firavun’un alaycı tavırlarına rağmen Mûsâ’nın bütün ilâhî dinlerin en temel ilkesi olan tevhid akîdesini veciz ifadelerle ortaya koyduğu görülmektedir.

Şuarâ 29-33. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْرٖي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونٖينَ
٢٩
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبٖينٍ
٣٠
قَالَ فَأْتِ بِهٖٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَ
٣١
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبٖينٌۚ
٣٢
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِرٖينَࣖ
٣٣
Meâl: Firavun, “Benden başkasını tanrı edinirsen, yemin ederim ki seni zindanlarda süründürürüm!” dedi. Mûsâ, “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” diye sordu. Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Mûsâ asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ düpedüz bir yılan oluvermiş! Sonra elini çıkardı; o da bakanlara beyaz ışık saçan bir şey oluvermiş!

Şuarâ 29-33. Ayet Tefsiri

Eski Mısır inancında Firavun hem kral hem de tanrının oğlu ve dolayısıyla tanrı sayılıyordu. Bu sebeple, onun tanrılığını kabul etmemek veya tanrısallığına karşı meydan okumak mevcut dine karşı çıkmak anlamına geliyordu (Firavun hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/103); Allah tarafından seçilerek gönderilmiş bir peygamberin, Firavun’un tanrılığını kabul etmesi ise söz konusu olamazdı. Hz. Mûsâ’nın getirdiği deliller karşısında çaresiz kalan Firavun, kaba kuvvete başvurarak onu zindana atmakla tehdit etti. Bununla birlikte Mûsâ aleyhisselâm Firavun’un iman edeceği ümidiyle ona tatlı dille konuştu, Allah da mûcizeler gönderdi (32 ve 33. âyetlerde belirtilen mûcizeler hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/107-108; Tâhâ 22/22, 56-76).

Şuarâ 34-40. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَلٖيمٌۙ
٣٤
يُرٖيدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهٖࣗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
٣٥
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِرٖينَۙ
٣٦
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلٖيمٍ
٣٧
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمٖيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
٣٨
وَقٖيلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
٣٩
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبٖينَ
٤٠
Meâl: Firavun, çevresindeki seçkinlere şöyle dedi: “Doğrusu bu, çok bilgili bir sihirbaz! Yaptığı sihirle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Buna karşı ne buyurursunuz?” Dediler ki: “Onu ve kardeşini bir süre alıkoy ve sihirbaz toplamak üzere şehirlere (adamlar) gönder; Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.” Böylece sihirbazlar belli bir günün ilân edilmiş vaktinde bir araya getirildi. Halka, “Siz de toplantıya gelmiyor musunuz?” denildi. “Sihirbazlar üstün gelirlerse -ki ümidimiz budur- herhalde onların yolundan gideriz.”

Şuarâ 34-40. Ayet Tefsiri

34, 35, 36, 37, 38, 39, 40 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 41. Ayet Yazılış ve Meâli

فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبٖينَ
٤١
Meâl: Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a, “Üstün gelen biz olursak herhalde bize bir ödül vardır, değil mi?” dediler.

Şuarâ 41. Ayet Tefsiri

Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a, “Eğer üstün gelen biz olursak herhalde bize bir ödül vardır, değil mi?” dediler.

Şuarâ 42. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّبٖينَ
٤٢
Meâl: Firavun, “Evet”, dedi; “O takdirde gerçekten has adamlarımdan olacaksınız.”

Şuarâ 42. Ayet Tefsiri

Firavun, “Evet”, dedi; “O takdirde gerçekten has adamlarımdan olacaksınız.”

Şuarâ 43. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
٤٣
Meâl: Mûsâ sihirbazlara, “Ne atacaksanız atın!” dedi.

Şuarâ 43. Ayet Tefsiri

Mûsâ sihirbazlara, “Ne atacaksanız atın!” dedi.

Şuarâ 44. Ayet Yazılış ve Meâli

فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
٤٤
Meâl: Bunun üzerine iplerini, değneklerini yere attılar ve dediler ki: “Firavun’un üstün gücü adına, elbette üstün gelen biz olacağız.”

Şuarâ 44. Ayet Tefsiri

Bunun üzerine iplerini, değneklerini yere attılar ve dediler ki: “Firavun’un üstün gücü adına, elbette üstün gelen biz olacağız.”

Şuarâ 45. Ayet Yazılış ve Meâli

فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
٤٥
Meâl: Sonra Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler, onların düzmece nesnelerini yutuveriyor!

Şuarâ 45. Ayet Tefsiri

Sonra Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler, onların düzmece nesnelerini yutuveriyor!

Şuarâ 46. Ayet Yazılış ve Meâli

فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدٖينَۙ
٤٦
Meâl: Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

Şuarâ 46. Ayet Tefsiri

Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

Şuarâ 47. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمٖينَۙ
٤٧
Meâl: “Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler.

Şuarâ 47. Ayet Tefsiri

“Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler.

Şuarâ 48. Ayet Yazılış ve Meâli

رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
٤٨
Meâl:

Şuarâ 48. Ayet Tefsiri

“Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler.

Şuarâ 49. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَبٖيرُكُمُ الَّذٖي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَؕ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَعٖينَ
٤٩
Meâl: Firavun dedi ki: “Benim size izin vermemi beklemeden ona iman ediyorsunuz, öyle mi? Anlaşılan o, size sihri öğreten üstadınızmış! Ama şimdi göreceksiniz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!”

Şuarâ 49. Ayet Tefsiri

Firavun dedi ki: “Benin size izin vermemi beklemeden ona iman ediyorsunuz, öyle mi? Anlaşılan o, size sihri öğreten üstadınızmış! Ama şimdi göreceksiniz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!”

Şuarâ 50. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُوا لَا ضَيْرَؗ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
٥٠
Meâl: “Zararı yok” dediler, “Nasıl olsa biz rabbimize dönüyoruz.

Şuarâ 50. Ayet Tefsiri

“Zararı yok” dediler, “Nasıl olsa biz rabbimize dönüyoruz.

Şuarâ 51. Ayet Yazılış ve Meâli

اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِنٖينَؕࣖ
٥١
Meâl: İlk iman edenler olduğumuz için rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını ­umuyoruz.”

Şuarâ 51. Ayet Tefsiri

İlk iman edenler olduğumuz için rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”

Şuarâ 52-60. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَادٖٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
٥٢
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِرٖينَۚ
٥٣
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلٖيلُونَۙ
٥٤
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
٥٥
وَاِنَّا لَجَمٖيعٌ حَاذِرُونَؕ
٥٦
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
٥٧
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرٖيمٍۙ
٥٨
كَذٰلِكَؕ وَاَوْرَثْنَاهَا بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَۚ
٥٩
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقٖينَ
٦٠
Meâl: Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz” diye vahyettik. Firavun da asker toplamak üzere şehirlere adamlar gönderdi. (Adamlarına) “Bunlar, sayıları az, önemsiz bir topluluk; Fakat bize karşı nefretle doludurlar. Biz de kuşkusuz tedbirli, tek vücut bir topluluğuz” (dedi). Daha sonra onları (Firavun ve topluluğunu) bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir konumdan mahrum ettik. İşte böyle. Bu nimetleri onların yerine İsrâiloğulları’na verdik. (Olaya gelince) Arkadan Firavun ve adamları gün doğarken onlara yetiştiler.

Şuarâ 52-60. Ayet Tefsiri

Firavun ve kavmi, Hz. Mûsâ’ya iman edenlere uyguladıkları haksızlıklar sebebiyle birçok felâket ve musibete uğratıldılar; Mısır’da yıllarca kuraklık ve kıtlık oldu, büyük sıkıntılar çektiler. Hz. Mûsâ’ya başvurarak sıkıntılar kaldırıldığı takdirde İsrâiloğulları’na Mısır’dan çıkış izni vereceklerini söylediler. Mûsâ’nın duası üzerine Allah sıkıntıları giderdikçe sözlerinden döndüler (bk. A‘râf 7/130-135). Allah Teâlâ Hz. Mûsâ’ya İsrâiloğulları’nı Mısır’dan geceleyin gizlice çıkarmasını vahyetti. Mûsâ geceleyin kavmi ile birlikte yola çıktı. Durumu haber alan Firavun ve adamları İsrâiloğulları’nı takip edip imha etmeye karar verdiler. Firavun, İsrâiloğulları’nı rahatlıkla ezebileceğini ifade ediyordu. Çünkü onların düzenli orduları ve yetişmiş askerleri yoktu. Şehir ve kasabalara görevliler göndererek asker toplayıp harekete geçti. Filistin’e gitmek üzere yola çıkmış olan İsrâiloğulları Kızıldeniz’e gelmişlerdi. Güçlü ordusuyla onları takip etmekte olan Firavun bir gün sabahleyin güneş doğarken onlara yetişti.

Muhammed Esed 57 ve 58. âyetleri Firavun’un sözlerinin devamı gibi düşünerek onun İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkardıklarını anlatan bir ifadesi olarak yorumlamışsa da, klasik müfessirler bu âyetleri bizim de tercih ettiğimiz anlamda, yani Allah’ın Firavun ve kavmi hakkındaki kelâmı olarak değerlendirmişlerdir (bk. Taberî, XIX, 78; Râzî, XXIV, 137).

“Firavun ve adamları gün doğarken onlara yetiştiler” diye tercüme ettiğimiz 60. âyete, “Firavun ve adamları onları doğu yönünde takip ettiler” şeklinde de mâna verilmiştir (bk. Şevkânî, IV, 98). Bu durum İsrâiloğulları’nın Mısır’ın doğusunda yer alan Kızıldeniz’e doğru gittiklerini, Firavun’un da bu istikamete yönelerek onları takip ettiğini ifade eder.

Şuarâ 61-68. Ayet Yazılış ve Meâli

فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
٦١
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّٖي سَيَهْدٖينِ
٦٢
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَؕ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظٖيمِۚ
٦٣
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَرٖينَۚ
٦٤
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَعٖينَۚ
٦٥
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَرٖينَؕ
٦٦
اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
٦٧
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
٦٨
Meâl: İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları, “İşte yakalandık!” dediler. Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi. Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asân ile denize vur!” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu. Ötekilerini de oraya getirdik. Mûsâ ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardıktan sonra ötekilerini suda boğduk. Şüphesiz bunda inandırıcı işaretler vardır; ama çokları imana gelmiş değildir. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 61-68. Ayet Tefsiri

İsrâiloğulları, mûcize eseri olarak denizden açılan yollardan geçip Sînâ yarımadasına çıktılar. Bunları izlemekte olan Firavun da açılmış olan bu yollara ordularıyla birlikte girdi. Ancak yüce Allah, Mûsâ ve beraberindeki müminleri kurtardı, Firavun ve beraberindekileri ise denizde boğdu (Hz. Mûsâ ve Firavun hakkında bk. Bakara 2/49-59; A‘râf 7/103-141; Tâhâ 20/9-80; Kasas 28/3-46).

Şuarâ 69. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰهٖيمَۘ
٦٩
Meâl: Onlara İbrâhim’in öyküsünü de anlat.

Şuarâ 69. Ayet Tefsiri

Hz. İbrâhim’in kıssasının bir bölümü anlatılarak onun müşriklerden olmadığına, bilâkis getirdiği dinin Hz. Muhammed’in getirdiği dinle özü itibariyle aynı olduğuna, onu sevdiklerini ve peşinden gittiklerini iddia edenlerin Hz. Muhammed’i de sevmeleri, ona tâbi olmaları gerektiğine işaret edilmektedir. Ayrıca kıssada Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dinini yaymak uğrunda öz vatanından hicret etmiş olan Hz. İbrâhim’in Filistin, Mısır ve Hicaz’da yaşadığı gurbet hayatı ve şirke karşı verdiği mücadele anlatılarak başta Hz. Peygamber olmak üzere müminlere ümit aşılanmakta ve teselli verilmektedir.

Şuarâ 70-82. Ayet Yazılış ve Meâli

اِذْ قَالَ لِاَبٖيهِ وَقَوْمِهٖ مَا تَعْبُدُونَ
٧٠
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفٖينَ
٧١
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
٧٢
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
٧٣
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
٧٤
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
٧٥
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
٧٦
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ لٖٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَمٖينَۙ
٧٧
اَلَّذٖي خَلَقَنٖي فَهُوَ يَهْدٖينِۙ
٧٨
وَالَّذٖي هُوَ يُطْعِمُنٖي وَيَسْقٖينِۙ
٧٩
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفٖينِࣕ
٨٠
وَالَّذٖي يُمٖيتُنٖي ثُمَّ يُحْيٖينِۙ
٨١
وَالَّـذٖٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لٖي خَطٖٓيـَٔتٖي يَوْمَ الدّٖينِؕ
٨٢
Meâl: Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” diye sormuştu. “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz” diye cevap verdiler. İbrâhim, “Peki ama, dedi, dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?” “Hayır ama biz atalarımızı böyle yapar bulduk” dediler. İbrâhim dedi ki: “İyi de sizin ve önceki atalarınızın neye taptığınızı hiç düşündünüz mü? İyi bilin ki âlemlerin rabbi dışında taptıklarınız benim düşmanımdır; O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. Beni yediren ve içirendir. Hastalandığım zaman bana şifa verendir. Canımı alacak olan, sonra beni yeniden diriltecek olandır. Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum yine O’dur.

Şuarâ 70-82. Ayet Tefsiri

Bu âyetlerin zâhirinden anlaşıldığı üzere Hz. İbrâhim’in kavmi ay, güneş ve yıldızlara veya bunların yerdeki sembolü olan putlara tapıyorlardı. Bu toplumun gökyüzündeki en büyük tanrıları güneş, yeryüzündeki en büyük tanrıları ise onun temsilcisi olan Baal adındaki put idi. Onlara göre insanların hayatını putlar yönetiyordu, yaratma ve yok etme işini de zaman yapıyordu (İbn Âşûr, XIX, 141). İşte Hz. İbrâhim, kavminin Allah’ı bırakıp da tapmış oldukları bütün tanrıların uydurma, onlara tapanların da yanlış yolda olduklarına işaret etmiş, bundan sonra da gerçek ve tapılmaya lâyık olan tanrının yaratan, hidayete erdiren, yediren, içiren, şifa veren, öldüren, hayat veren ve kıyamet gününde günahları bağışlayan Allah Teâlâ olduğuna dikkat çekmiştir.

Şuarâ 83-89. Ayet Yazılış ve Meâli

رَبِّ هَبْ لٖي حُكْماً وَاَلْحِقْنٖي بِالصَّالِحٖينَۙ
٨٣
وَاجْعَلْ لٖي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِرٖينَۙ
٨٤
وَاجْعَلْنٖي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعٖيمِۙ
٨٥
وَاغْفِرْ لِاَبٖٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّٖينَۙ
٨٦
وَلَا تُخْزِنٖي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
٨٧
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
٨٨
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلٖيمٍؕ
٨٩
Meâl: Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. Arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle! Beni, naîm cennetine girenlerden eyle! Babamı da bağışla; kuşkusuz o doğru yoldan sapanlardan oldu. İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!”

Şuarâ 83-89. Ayet Tefsiri

83, 84, 85, 86, 87, 88, 89 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 90. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقٖينَۙ
٩٠
Meâl: O gün cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.

Şuarâ 90. Ayet Tefsiri

O gün cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.

Şuarâ 91. Ayet Yazılış ve Meâli

وَبُرِّزَتِ الْجَحٖيمُ لِلْغَاوٖينَۙ
٩١
Meâl: Cehennem de küfre sapmış olanlara açıkça gösterilir.

Şuarâ 91. Ayet Tefsiri

Cehennem de küfre sapmış olanlara açıkça gösterilir.

Şuarâ 92. Ayet Yazılış ve Meâli

وَقٖيلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
٩٢
Meâl: Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede? Size yardım edebiliyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

Şuarâ 92. Ayet Tefsiri

Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede? Size yardım edebiliyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

Şuarâ 93. Ayet Yazılış ve Meâli

مِنْ دُونِ اللّٰهِؕ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَؕ
٩٣
Meâl:

Şuarâ 93. Ayet Tefsiri

Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede? Size yardım edebiliyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

Şuarâ 94. Ayet Yazılış ve Meâli

فَكُبْكِبُوا فٖيهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
٩٤
Meâl: Artık onlar, o sapkınlar ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar.

Şuarâ 94. Ayet Tefsiri

Artık onlar, o sapkınlar ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar.

Şuarâ 95. Ayet Yazılış ve Meâli

وَجُنُودُ اِبْلٖيسَ اَجْمَعُونَؕ
٩٥
Meâl:

Şuarâ 95. Ayet Tefsiri

Burada geçen “İblîs’in orduları”ndan maksat kendi türünden olanlarla Âdem’in soyundan olup da ona uyan kimselerdir (Taberî, XIX, 88; İblîs hakkında bilgi için bk. Bakara 2/34; Kehf 18/50).

Şuarâ 96-102. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُوا وَهُمْ فٖيهَا يَخْتَصِمُونَۙ
٩٦
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍۙ
٩٧
اِذْ نُسَوّٖيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمٖينَ
٩٨
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
٩٩
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعٖينَۙ
١٠٠
وَلَا صَدٖيقٍ حَمٖيمٍ
١٠١
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ
١٠٢
Meâl: Orada onlar birbirleriyle çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz sizi âlemlerin rabbi ile eşit tutarken gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Bizi ancak o günaha batmış olanlar saptırdı. Şimdi bizim ne şefaatçilerimiz var ne de samimi bir dostumuz. Ah keşke bizim için bir dönüş daha olsa da müminlerden olsak!”

Şuarâ 96-102. Ayet Tefsiri

Dünyada bâtıl tanrılara tapanlar âhirette o tanrıların kendileri için hiçbir işe yaramadığını görünce dünyada yaptıklarına pişmanlık duyarak kendilerinin yanlış yola saptıklarını itiraf ederler; uydurma tanrıları âlemlerin rabbi olan Allah’a denk tuttukları için hem kendilerini hem de sapmalarına sebep olan önderleri kınarlar, fakat pişmanlık fayda vermez. Zira orada onları kurtaracak dost veya şefaatçi olmadığı gibi dünyaya geri dönüp kurtuluşa erdirecek iman ve amel etme talepleri de kabul edilmez (şefaat ve şefaatçiler hakkında bilgi için bk. Bakara 2/48, 255).

Râzî’ye göre putperestlerin âhirette tanrılarını görmeleri ve onlara hitap etmeleri mümkün değildir. Onların ancak suretlerini görecekler ve dünyada yaptıklarına pişman olarak putlara tapmakla büyük hata ettiklerini itiraf edeceklerdir (XXIV, 152).

Şuarâ 103. Ayet Yazılış ve Meâli

اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
١٠٣
Meâl: İşte bu anlatılanlarda elbet alınacak büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Şuarâ 103. Ayet Tefsiri

İşte bu anlatılanlarda elbet alınacak büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Şuarâ 104. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
١٠٤
Meâl: Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 104. Ayet Tefsiri

Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 105-122. Ayet Yazılış ve Meâli

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَلٖينَۚ
١٠٥
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
١٠٦
اِنّٖي لَكُمْ رَسُولٌ اَمٖينٌۙ
١٠٧
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٠٨
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَمٖينَۚ
١٠٩
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِؕ
١١٠
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَؕ
١١١
قَالَ وَمَا عِلْمٖي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
١١٢
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّٖي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
١١٣
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِنٖينَۚ
١١٤
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذٖيرٌ مُبٖينٌؕ
١١٥
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومٖينَؕ
١١٦
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْمٖي كَذَّبُونِۚ
١١٧
فَافْتَحْ بَيْنٖي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّنٖي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ
١١٨
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
١١٩
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقٖينَؕ
١٢٠
اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
١٢١
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
١٢٢
Meâl: Nûh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar. Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “İnkârdan sakınmayacak mısınız? Bakınız ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. Artık Allah’a isyandan sakının ve bana itaat edin.” Şöyle cevap verdiler: “Seni toplumun en aşağı kesiminin izlediğini göre göre sana iman eder miyiz!” Nûh dedi ki: “Onların vaktiyle ne yaptıklarını bilmem. Onların hesabı ancak rabbime aittir. Düşünseydiniz bunu anlardınız! Ben iman etmiş kimseleri kovacak değilim. Ben sadece gerçekleri apaçık ortaya koyan bir uyarıcıyım.” “Ey Nûh!” dediler, “Bu işten vazgeçmezsen, kesinlikle sen de taşlanacaksın!” Nûh, “Rabbim!” dedi, “Kavmim beni yalancılıkla suçluyor. Artık benimle onların arasındaki durumu sen hükmünle açıklığa kavuştur, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!” Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o her şeyle dopdolu geminin içinde kurtardık. Sonra geri kalanları da sulara gömdük. Doğrusu anlayanlar için bu kıssada büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 105-122. Ayet Tefsiri

105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 123. Ayet Yazılış ve Meâli

كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَلٖينَۚ
١٢٣
Meâl: Âd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.

Şuarâ 123. Ayet Tefsiri

Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski bir Arap toplumudur. Önceleri doğru yolda yürürlerken zamanla bunlar da Nûh kavmi gibi yoldan sapmış, putperest olmuşlardı. Kendilerine gönderilmiş olan peygamberi dinlemedikleri için helâk olup tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Şuarâ 124. Ayet Yazılış ve Meâli

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
١٢٤
Meâl: Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmıyor ­musunuz?

Şuarâ 124. Ayet Tefsiri

Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmıyor musunuz?

Şuarâ 125. Ayet Yazılış ve Meâli

اِنّٖي لَكُمْ رَسُولٌ اَمٖينٌۙ
١٢٥
Meâl: Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

Şuarâ 125. Ayet Tefsiri

Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

Şuarâ 126. Ayet Yazılış ve Meâli

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٢٦
Meâl: Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

Şuarâ 126. Ayet Tefsiri

Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

Şuarâ 127. Ayet Yazılış ve Meâli

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَمٖينَؕ
١٢٧
Meâl: Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.

Şuarâ 127. Ayet Tefsiri

Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.

Şuarâ 128-135. Ayet Yazılış ve Meâli

اَتَبْنُونَ بِكُلِّ رٖيعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
١٢٨
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
١٢٩
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارٖينَۚ
١٣٠
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٣١
وَاتَّقُوا الَّـذٖٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
١٣٢
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَنٖينَۙ
١٣٣
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
١٣٤
اِنّٖٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍؕ
١٣٥
Meâl: Siz boş şeylerle uğraşarak her yüksek yere bir anıt mı dikersiniz? Temelli kalacağınızı umarak mı büyük konaklar yaparsınız? Gücünüzü hep zalim zorbalar gibi mi kullanırsınız? Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size veren, size sürüler, oğullar, bağlar, pınarlar ihsan eden Allah’a karşı gelmekten sakının. Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”

Şuarâ 128-135. Ayet Tefsiri

“Yüksek yer” diye çevirdiğimiz rî‘ kelimesi “yol” mânasına da geldiği için 128. âyeti “Siz boş şeylerle uğraşarak her yol üstüne bir anıt mı dikersiniz?” şeklinde tercüme etmek mümkündür. Hz. Hûd, kavminin âhiret hayatını unutup tamamen dünya hayatı ve zevklerine yöneldiklerini, Allah’a ortak koşarak O’na ibadeti terkettiklerini görünce böyle bir uyarıda bulundu. Çünkü güçlü ve zengin olan kavmi daha önce din ve ahlâk kurallarına uygun olarak doğru yolda yürürken bilâhare güçlerine ve servetlerine güvenerek Allah’ı, peygamberi ve Allah’ın gönderdiği dini tanımaz duruma gelmişlerdi. Kur’an’ın verdiği bilgiye göre bunlar (Yemen’de İrem adında) bir şehir kurmuş, müreffeh bir şekilde yaşıyorlardı. Muhteşem sarayları, kaleleri, bağları, bahçeleri vardı (krş. Fecr 89/6-8). Tefsirlerde bildirildiğine göre bunlar, çöllerde yolcuların yollarını yitirmemeleri için yol kenarlarına, özellikle tepelere güvercin kaleleri, kuleler, âbideler ve alâmetler dikmişlerdi; su biriken yerlerde ise sarnıçlar yapılmıştı; kışın yağmur suları bu sarnıçlarda biriktirilir, yazın ihtiyaç anında kullanılırdı. Özellikle çölde susuz kalan yolcular bu sarnıçlardan yararlanırlardı. İşlek yollardan gelip geçenlerle oyalanıp eğlenmek için hâkim noktalara binalar yaptıkları da zikredilmiştir (İbn Âşûr, XIX, 165-168). Kısacası Âd kavmi güçlü ve müreffeh bir toplum haline gelmişti; yeryüzünde kendilerinden daha güçlü kimsenin bulunmadığı kanaatinde idiler (bk. Fussılet 41/15). 130. âyet onların gerçekten güçlü olduklarına işaret etmektedir.

Şuarâ 136-140. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظٖينَۙ
١٣٦
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّلٖينَۙ
١٣٧
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبٖينَۚ
١٣٨
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
١٣٩
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
١٤٠
Meâl: Şöyle cevap verdiler: “Sen öğüt versen de vermesen de bizce birdir.” “Bu, öncekilerin tuttuğu yoldan başkası değildir. Bu yüzden azaba uğratılacak da değiliz.” Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları helâk ettik. Doğrusu bu anlatılanlarda büyük bir ibret vardır ama çokları inanmazlar. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 136-140. Ayet Tefsiri

136, 137, 138, 139, 140 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 141-142. Ayet Yazılış ve Meâli

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلٖينَۚ
١٤١
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
١٤٢
Meâl: Semûd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?

Şuarâ 141-142. Ayet Tefsiri

Semûd kavmi, soyu kesilmiş eski bir Arap kabilesi olup Suriye ile Hicaz arasında bulunan Hicr’de yaşamıştır (bk. İbn Âşûr, VIII/2, 215-216). Hz. Sâlih bu kabileye Allah’ın dinini tebliğ etmek üzere gönderilmiş bir peygamberdir. Kıssası Kur’an’da birçok yerde anlatılmış olup her geçtiği yerde kıssanın farklı yönleri ön plana çıkarılmıştır. Burada insanların güç ve servetine güvenerek şımarmalarının doğru olmadığı, dünya hayatının geçici olduğu ve âhirette hesaba çekilecekleri vurgulanmıştır.

Şuarâ 143. Ayet Yazılış ve Meâli

اِنّٖي لَكُمْ رَسُولٌ اَمٖينٌۙ
١٤٣
Meâl: Bakınız, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

Şuarâ 143. Ayet Tefsiri

Bakınız, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

Şuarâ 144. Ayet Yazılış ve Meâli

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٤٤
Meâl: Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

Şuarâ 144. Ayet Tefsiri

Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

Şuarâ 145. Ayet Yazılış ve Meâli

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَمٖينَؕ
١٤٥
Meâl: Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.

Şuarâ 145. Ayet Tefsiri

Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir.

Şuarâ 146-150. Ayet Yazılış ve Meâli

اَتُتْرَكُونَ فٖي مَا هٰهُنَٓا اٰمِنٖينَۙ
١٤٦
فٖي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
١٤٧
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضٖيمٌۚ
١٤٨
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِهٖينَۚ
١٤٩
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٥٠
Meâl: Siz burada, bahçelerin, pınarların içinde; ekinlerin, meyveleri uç vermiş hurma ağaçlarının arasında güven içinde bırakılacağınızı ve dağlardan ustaca evler oyup yapmaya devam edebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.

Şuarâ 146-150. Ayet Tefsiri

Hz. Sâlih inkârcı kavmine Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlatarak bu nimetlere şükretmek, Allah’a karşı gelmekten sakınmak, O’nun emir ve yasaklarına itaat etmek, haddi aşıp yeryüzünde fesad çıkaranların peşinden gitmemek gerektiğine ve bu nimetleriyle birlikte dünyanın ebedî olmadığına dikkat çekerek uyarıda bulunmaktadır.

“Ustaca” diye çevirdiğimiz 149. âyetteki fârihîn kelimesi, “şımararak” anlamına gelen ferihîn şeklinde de okunmuştur (Şevkânî, IV, 108). Buna göre âyetin meâli “Şımararak dağlardan evler oyup yapmaya devam edebileceğinizi mi sanıyorsunuz?” şeklinde olur. Birinci anlama göre âyet Semûd kavminin dağlardaki kayaları ustaca yontarak ve oyarak sağlam evler yapmış olduklarını, ikinci anlama göre ise zengin, güçlü ve kuvvetli oldukları için dağları ve kayaları rahatlıkla oyarak ve yontarak evler yaptıklarını, bundan dolayı da şımardıklarını ifade eder (bilgi için bk. A‘râf 7/74).

Şuarâ 151. Ayet Yazılış ve Meâli

وَلَا تُطٖيعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِفٖينَۙ
١٥١
Meâl: Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.”

Şuarâ 151. Ayet Tefsiri

Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.”

Şuarâ 152. Ayet Yazılış ve Meâli

اَلَّذٖينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
١٥٢
Meâl:

Şuarâ 152. Ayet Tefsiri

Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.”

Şuarâ 153. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرٖينَۚ
١٥٣
Meâl: Dediler ki: “Kuşkusuz sen, kendisine büyü yapılmış birisin!

Şuarâ 153. Ayet Tefsiri

Dediler ki: “Kuşkusuz sen, kendisine büyü yapılmış birisin!

Şuarâ 154. Ayet Yazılış ve Meâli

مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَ
١٥٤
Meâl: Sen de yalnızca bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlü isen, haydi bize bir mûcize getir.”

Şuarâ 154. Ayet Tefsiri

Sen de yalnızca bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlü isen, haydi bize bir mûcize getir.”

Şuarâ 155-159. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ هٰذِهٖ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
١٥٥
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظٖيمٍ
١٥٦
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِمٖينَۙ
١٥٧
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
١٥٨
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
١٥٩
Meâl: Sâlih, “İşte (mûcize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük bir günün azabı yakanıza yapışır” dedi. Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama yaptıklarına pişman oldular; çünkü onları azap yakaladı. Doğrusu bunda büyük bir ders vardır ama çokları iman ­etmezler. Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 155-159. Ayet Tefsiri

Bozguncuların mûcize istemeleri üzerine Sâlih, mûcize olarak deveyi gösterdi. Bu mûcize ile Semûd kavminin bu hayvana karşı nasıl davranacağı Allah tarafından sınanıyordu. Suyu dönüşümlü olarak kullanacaklardı, yani bir gün Sâlih’in devesi içecekti, bir gün de Semûd halkı ihtiyacı olan suyu alacaktı veya geleneğe bağlı olarak halkın su ihtiyacı için ayrılmış olan günde halk suyunu alacak, develerin su içmesi için ayrılmış günde ise deve diğerleriyle birlikte su içecekti. Sâlih’in, bu deveye herhangi bir kötülük yapmamaları hususunda halkını uyarmasına rağmen onu hunharca öldürdüler. Aslında deve bir imtihan aracı idi, maksat onların ilâhî buyruklara itaat hususundaki niyet ve kararlılıklarını denemekti. Ne var ki onlar bu sınavı kaybettiler (Semûd kavmi ve Sâlih peygamber hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 61-62 vd.).

Şuarâ 160-166. Ayet Yazılış ve Meâli

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَلٖينَۚ
١٦٠
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
١٦١
اِنّٖي لَكُمْ رَسُولٌ اَمٖينٌۙ
١٦٢
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٦٣
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَمٖينَؕ
١٦٤
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمٖينَۙ
١٦٥
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْؕ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
١٦٦
Meâl: Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar arasından erkeklerle mi beraber oluyorsunuz? Doğrusu siz haddini aşan bir kavimsiniz!”

Şuarâ 160-166. Ayet Tefsiri

Lût aleyhisselâm, Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur. İbrâhim aleyhisselâm ile birlikte Irak’tan ayrılıp Filistin’e gitmiş, daha sonra da Ölüdeniz (Lût gölü) kıyısında yaşayan inkârcılık ve sapık ilişkiler (homoseksüellik) içinde bulunan Sodom ve Gomore halkını ıslah etmekle görevlendirilmiş bir peygamberdir (bk. A‘râf 7/80).

Şuarâ 167. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجٖينَ
١٦٧
Meâl: “Ey Lût!” dediler, “Bu tutumundan vazgeçmezsen iyi bil ki sen de kovulacaksın!”

Şuarâ 167. Ayet Tefsiri

“Ey Lût!” dediler, “Bu tutumundan vazgeçmezsen iyi bil ki sen de kovulacaksın!”

Şuarâ 168. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ اِنّٖي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالٖينَؕ
١٦٨
Meâl: Lût, “Doğrusu ben bu yaptığınızdan dolayı sizden nefret ediyorum” dedi.

Şuarâ 168. Ayet Tefsiri

Lût, “Doğrusu ben bu yaptığınızdan dolayı sizden nefret ediyorum” dedi.

Şuarâ 169. Ayet Yazılış ve Meâli

رَبِّ نَجِّنٖي وَاَهْلٖي مِمَّا يَعْمَلُونَ
١٦٩
Meâl: “Rabbim! Beni ve ailemi, bunların yapmakta olduklarının vebalinden kurtar” diye dua etti.

Şuarâ 169. Ayet Tefsiri

“Rabbim! Beni ve ailemi, bunların yapmakta olduklarının vebalinden kurtar” diye dua etti.

Şuarâ 170. Ayet Yazılış ve Meâli

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَعٖينَۙ
١٧٠
Meâl: Bunun üzerine geride kalanlar arasındaki yaşlı kadın müstesna, onu ve bütün ailesini kurtardık.

Şuarâ 170. Ayet Tefsiri

Bunun üzerine geride kalanlar arasındaki yaşlı kadın müstesna, onu ve bütün ailesini kurtardık.

Şuarâ 171-173. Ayet Yazılış ve Meâli

اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِرٖينَۚ
١٧١
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَرٖينَۚ
١٧٢
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرٖينَ
١٧٣
Meâl: Sonra diğerlerini helâk ettik. Üzerlerine de görülmemiş bir yağmur yağdırdık, sonunda önceden uyarılmış olanların yağmuru korkunç oldu.

Şuarâ 171-173. Ayet Tefsiri

Burada yaşlı kadından maksat Hz. Lût’un eşidir (bk. Tahrîm 66/10). Rivayete göre bu kadın iman etmemişti. Kocasının, misafirleri halktan gizli olarak evine davet etmesinden rahatsız olduğu veya bazı işaretlerle onları halka haber verdiği için Lût kavmi ile birlikte o da helâk oldu. Hûd sûresinin 82. âyetinde bildirildiğine göre ceza olarak bu kavmin üzerine taş yağdırılmıştır. 173. âyette yağdırıldığı bildirilen yağmurdan maksadın da bu taş yağmuru olması muhtemeldir. Böylece Lût kavmi inançsızlık ve ahlâksızlığının cezasını çekerek tarih sahnesinden silinip gitmiştir (Lût ve kavmi hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83).

Şuarâ 174. Ayet Yazılış ve Meâli

اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
١٧٤
Meâl: Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.

Şuarâ 174. Ayet Tefsiri

Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.

Şuarâ 175. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
١٧٥
Meâl: Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 175. Ayet Tefsiri

Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 176-184. Ayet Yazılış ve Meâli

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَلٖينَۚ
١٧٦
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
١٧٧
اِنّٖي لَكُمْ رَسُولٌ اَمٖينٌۙ
١٧٨
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِۚ
١٧٩
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَمٖينَؕ
١٨٠
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرٖينَۚ
١٨١
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقٖيمِۚ
١٨٢
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَۚ
١٨٣
وَاتَّقُوا الَّذٖي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّلٖينَؕ
١٨٤
Meâl: Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı. Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Bakınız ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. Ölçüyü tam tutun, eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. Sizi ve önceki nesilleri yaratana saygılı olun.”

Şuarâ 176-184. Ayet Tefsiri

176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 185-187. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرٖينَۙ
١٨٥
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبٖينَۚ
١٨٦
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَؕ
١٨٧
Meâl: Şöyle cevap verdiler: “Sen, gerçekten büyü yapılmış birisin! Sen de sadece bizim gibi bir beşersin. Biz senin kuşkusuz yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen, haydi üstümüze gökten azap yağdır.”

Şuarâ 185-187. Ayet Tefsiri

Şuayb’ın insanları gerçeğe, doğruluk ve dürüstlüğe çağır­masına karşılık onlar peygamberi büyülenmiş biri olarak tanıtıp onun aklî melekelerini yitirdiğini, şuurunun bozulmuş olduğunu, bu sebeple Allah tarafından peygamber olarak gönderilmesinin mümkün olma­dığını söyleyerek onu halkın gözünde küçük düşürmeye çalıştılar. Ayrıca beşerden peygamber olamayacağı kanaatini taşıdıkları için onun peygamberlik davasında bulunmasını yalancılık olarak değerlendirdiler. Şayet iddiasında samimi ise Allah tarafından gönderilmiş elçi olduğunu ispatlayacak bir delil getirmesini, meselâ üzerlerine gökten azap yağdırmasını istediler. Ancak Hz. Şuayb onların neye ve hangi azaba lâyık olduklarını Allah Teâlâ’nın daha iyi bildiğini ifade etti.

Şuarâ 188. Ayet Yazılış ve Meâli

قَالَ رَبّٖٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
١٨٨
Meâl: Şuayb, “Yaptıklarınızı en iyi bilen rabbimdir” dedi.

Şuarâ 188. Ayet Tefsiri

Şuayb, “Yaptıklarınızı en iyi bilen rabbimdir” dedi.

Şuarâ 189. Ayet Yazılış ve Meâli

فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِؕ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍ
١٨٩
Meâl: Onu yalancılıkla suçladılar, derken gölge gününün azabı üzerlerine çöküverdi. O gerçekten büyük bir günün azabıydı!

Şuarâ 189. Ayet Tefsiri

Müfessirlere göre Eyke halkı peygamberi yalancılıkla itham edip inkârlarında ısrar edince Allah Teâlâ onları ya şiddetli bir depremle veya volkanik bir patlama ile cezalandırdı. Nitekim A‘râf sûresinin 91. âyetinde Medyen halkının şiddetli bir depremle cezalandırıldığı bildirilmiştir. Âyette belirtilen “gölge günü”nden maksat bu deprem sebebiyle gökte oluşan toz ve duman tabakasının güneş ışınlarını engellediği gündür. “Gölge gününün azabı” tamlamasının mecazi anlamda “geç kalınmış bir pişmanlıkla birlikte baş gösteren ruhsal bir karanlığa ve kasvete işaret” olarak da yorumlanabileceği söylenmiştir (Esed, II, 757; Şuayb ve Eyke halkı hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/85; Hûd 84-95; İbn Âşûr, VIII, 239 vd.).

Kur’an’da farklı bağlamlarda değişik üslûpla anlatılan bu kıssalar, tarih boyunca insanlığın temel yanlışlarının değişmediğini, hakkı tebliğ eden peygamberlerin ise her çağda insanların akıl ve basîretlerini bağlayan hırs ve tamahkârlıklarına, nüfuz ve iktidar tutkusuna, kendini beğenmişliğe karşı mücadele verdiklerini bildirmektedir.

Şuarâ 190. Ayet Yazılış ve Meâli

اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةًؕ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنٖينَ
١٩٠
Meâl: Doğrusu almak isteyenler için bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Şuarâ 190. Ayet Tefsiri

Doğrusu almak isteyenler için bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Şuarâ 191. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزٖيزُ الرَّحٖيمُࣖ
١٩١
Meâl: Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 191. Ayet Tefsiri

Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir.

Şuarâ 192-195. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاِنَّهُ لَتَنْزٖيلُ رَبِّ الْعَالَمٖينَؕ
١٩٢
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَمٖينُۙ
١٩٣
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرٖينَۙ
١٩٤
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبٖينٍؕ
١٩٥
Meâl: Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir.

Şuarâ 192-195. Ayet Tefsiri

Rûhulemîn’den (güvenli ruh) maksat Cebrâil’dir. Yaratılış özellikleri sebebiyle güvenilirliği ihlâl etmediği ve Allah’ın emaneti olan vahyi tam bir emniyet içerisinde peygamberlerine ulaştırdığı için “güvenli” anlamına gelen emîn sıfatı ile nitelendirilmiştir (bk. Taberî, XIX, 111-112; İbn Âşûr, XIX, 189). Ruh teriminin yukarıdaki anlam akışı içerisinde “mutlak güvenilirlik derecesinde vahiy” mânasında kullanılmış olabileceği ifade edilmişse de (Esed, II, 758) kanaatimizce bu yorum dil kuralları bakımından uygun değildir. Zira cümlenin öznesi “ruh” kelimesidir. “Bihî” ifadesindeki “bi” edatı ise “indi” anlamına gelen “nezele” fiilini geçişli kılmaktadır. “Hî” zamiri de vahyi yani Kur’an’ı ifade eder. Buna göre ruh inen değil, vahyi indirendir (bk. Râzî, XXIV, 165). Cümlenin anlamı ise şöyle olur: “Onu senin kalbine Rûhu’l-emîn indirmiştir.” Esed’in verdiği mânadan ruhun indirdiği değil, indiği anlaşılmaktadır ki bize göre bu mâna uygun değildir. Ayrıca vahyin Hz. Peygamber’in kalbine bir melek (Cebrâil) tarafından indirildiğine dair başka deliller de vardır (bk. Bakara 2/97; Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 2).

Yüce Allah mesajını insanlara iletmek üzere peygamberleri hangi kavimden seçmişse kitaplarını da o kavmin diliyle göndermiştir (bk. İbrâhim 14/4). Hz. Peygamber de Araplar arasından seçilerek görevlendirildiği için Kur’an ona Arapça olarak indirilmiştir. Fakat bu, onun sırf Araplar’a hitap ettiği anlamına gelmez. Nitekim Kur’an’ın evrensel olduğunu gösteren birçok âyet vardır (meselâ bk. A‘râf 7/158; Furkan 25/1; Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesi ve evrenselliği hakkında bilgi için bk. Yûsuf 12/2; ez-Zümer 39/28; vahyin geliş şekilleri hakkında bilgi için bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri, 2. Vahiy” başlığı).

Şuarâ 196-197. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاِنَّهُ لَفٖي زُبُرِ الْاَوَّلٖينَ
١٩٦
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَؕ
١٩٧
Meâl: O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrâiloğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir delil değil midir?

Şuarâ 196-197. Ayet Tefsiri

Hz. Muhammed’e vahyedilen mesajın mânası ve özü, temel çizgileri itibariyle önceki peygamberlere gelmiş olan Zebûr, Tevrat, İncil vb. kitaplarda da vardı. Bir görüşe göre de Kur’an’ın indirileceği önceki, peygamberlerin kitaplarında haber verilmişti (Şevkânî, IV, 113; İbn Âşûr, XIX, 191-192; Esed, II, 758). Âyette bu anlamların her ikisi de kastedilmiş olabilir.

Bir kısım müfessirler “İsrâiloğulları bilginleri”nden maksadın Abdul­lah b. Selâm ve onun gibi müslüman olan bazı yahudi bilginleri olduğunu söylemişlerse de âyeti genel anlamda –müslüman olsun olmasın– yahudi bilginleri olarak değerlendirmek daha uygundur. Rivayete göre Mekkeliler Medine’de bulunan yahudi bilginlerine adam gönderip Hz. Peygamber’in durumu hakkında onlardan bilgi istemişler; onlar da böyle bir peygamberin geleceğini ve niteliklerinin Tevrat’ta mevcut olduğunu söylemişlerdir (Kurtubî, XIII, 138-139; Ebû Hayyân, VII, 39). Özellikle Mekke döneminde, İsrâiloğulları bilginlerinden bazıları Kur’an’da anlatılan bu kıssaların Tevrat’ta anlatılanlara uygun olduğu gerçeğini teslim ediyorlardı. Nitekim Mekke döneminde inmiş olan Ankebût sûresinin 47. âyetinde Ehl-i kitap’tan bazılarının Kur’an’a iman ettikleri haber verilmiştir.

Şuarâ 198-203. Ayet Yazılış ve Meâli

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَمٖينَۙ
١٩٨
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ مُؤْمِنٖينَؕ
١٩٩
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فٖي قُلُوبِ الْمُجْرِمٖينَؕ
٢٠٠
لَا يُؤْمِنُونَ بِهٖ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَلٖيمَۙ
٢٠١
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
٢٠٢
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَؕ
٢٠٣
Meâl: Kur’an’ı Arap olmayanlardan birine indirseydik de onu onlara okusaydı, yine iman etmezlerdi. Onu (inkârı) günahkârların zihinlerine böyle soktuk. Onlar, sonunda can yakıcı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. O azap farkında olmadan kendilerine ansızın geliverir. Sonra, “Bize yeni bir süre verilir mi acaba?” diyecekler.

Şuarâ 198-203. Ayet Tefsiri

Yukarıda 195. âyette, Kur’an’ın tam olarak anlaşılabilmesi için “açık bir Arapça” ile indirilmiş olduğu ifade edilmişti. Ancak Hz. Peygamber Arap, getirdiği mesaj da Arapça olunca müşrikler bunu kendisinin uydurduğunu iddia ettiler (bk. Hûd 11/13). Oysa Allah mesajını Arap olmayan birine Arapça olarak indirse ve onun okumasını sağlasaydı –uydurdu diyemezlerdi ama– yine de iman etmezlerdi (Şevkânî, IV,114) veya Kur’an’ı bir yabancının diliyle vahyetmiş olsaydı inkârcılar bu sefer de mesajı anlayamadıklarını ileri sürerek yine inanmayacaklardı (krş. Fussılet 41/44).

Allah Teâlâ, Kur’an’ın hak olduğuna dair İsrâiloğulları bilginlerinin onun hakkında bilgi sahibi olmalarını delil olarak göstermektedir. Zira onlar bir peygamberin geleceğini, onun bazı niteliklerini ve getireceği mesajı kendi kitaplarında okuyor ve biliyorlardı. Kur’an’ın hak olduğu günahkârların zihinlerine yerleştirilmiş, onu anlamaları da sağlanmış bulunmasına rağmen can yakıcı azabı görmedikçe onların inanmayacakları ifade buyurulmaktadır. Ancak azap geldiği zaman da yaptıklarına pişman olacak ve kaybettiklerini telâfi etmek için mühlet isteyeceklerdir. Bu durum Hz. Peygamber’i teselli ettiği gibi müşrikleri de ikaz etmektedir.

Müfessirler 200-201. âyetlere “(Kendi günahları yüzünden) suçluların kalbine inkârcılığı böyle yerleştirdik; onlar iman etmezler, sonunda can yakıcı azabı görürler” şeklinde de mâna vermişlerdir (Taberî, XIX, 115-116; İbn Kesîr, VI, 173; Şevkânî, IV,114).

Şuarâ 204-207. Ayet Yazılış ve Meâli

اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
٢٠٤
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنٖينَۙ
٢٠٥
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
٢٠٦
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَؕ
٢٠٧
Meâl: O halde (şimdi gelsin diyerek) azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? Ne dersin? Biz onları yıllarca nimetlerden faydalandırmışsak, sonra da kendilerine vaad edilen azap başlarına gelmişse! Senelerce yararlandırıldıkları nimetler onlara ne fayda sağlamıştır?

Şuarâ 204-207. Ayet Tefsiri

204, 205, 206, 207 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.

Şuarâ 208-209. Ayet Yazılış ve Meâli

وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَࣗۛ
٢٠٨
ذِكْرٰىࣞۛ وَمَا كُنَّا ظَالِمٖينَ
٢٠٩
Meâl: Kaldı ki biz, öğüt vermek üzere uyarıcılar göndermeden hiçbir ülke halkını yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz.

Şuarâ 208-209. Ayet Tefsiri

Yüce Allah insanları iyiyi kötüden ayırt edebilecek niteliklerle donatmıştır. Ancak yine de O, –merhametinin bir sonucu olarak– peygamber gönderip onlara doğru yolu gösteren mesajını ulaştırmadıkça sorumlu tutmamaktadır. Helâk edilen toplumlara mutlaka önceden peygamber gönderilerek Allah’ın mesajı kendilerine ulaştırılmış, fakat insanlar onu reddettikleri için cezalandırılmışlardır (bu konuda bilgi için bk. Hicr 15/4; İsrâ 17/15; Tâhâ 20/134).

Şuarâ 210-213. Ayet Yazılış ve Meâli

وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطٖينُ
٢١٠
وَمَا يَنْبَغٖي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطٖيعُونَؕ
٢١١
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَؕ
٢١٢
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبٖينَۚ
٢١٣
Meâl: Onu (ilâhî öğüdü) şeytanlar indirmedi. Bu onların yapacağı iş değildir, zaten buna güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır. O halde sakın Allah ile birlikte başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra cezaya çarptırılanlardan olursun!

Şuarâ 210-213. Ayet Tefsiri

Mekkeli bazı müşrikler risâlet görevinin ilk yıllarında Peygamber efendimizin karanlık güçler ve kötü ruhlarla ilişkisi olan bir kâhin olduğunu iddia ediyor, Kur’an’ı ona bir şeytanın getirdiğini söylüyorlardı (krş. Tûr 52/29); zira onların inançlarına göre kâhinlerin söylediklerini onlara şeytanlar telkin ediyordu. Bu sebeple onlara göre Resûlullah’ın getirdiği Kur’an da, olsa olsa, bir şeytan sözü olabilirdi. Söz konusu âyetler bu tür yersiz iddiaları reddetmektedir (Râzî, XXIV, 171; İbn Âşûr, XIX, 198).

Hz. Peygamber’in şahsında genel olarak insanlığa hitap eden 213. âyet, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğu delilleriyle ispatlandıktan sonra artık insanın şeytanların vesvese ve telkinlerine aldanıp da Allah’a ortak koşmaması, O’nunla birlikte başka ilâhlara tapmaması gerektiğini, aksi takdirde şiddetli cezaya çarptırılacağını haber vermektedir.

Şuarâ 214-220. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنْذِرْ عَشٖيرَتَكَ الْاَقْرَبٖينَۙ
٢١٤
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَۚ
٢١٥
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّٖي بَرٖٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
٢١٦
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزٖيزِ الرَّحٖيمِۙ
٢١٧
اَلَّذٖي يَرٰيكَ حٖينَ تَقُومُۙ
٢١٨
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدٖينَ
٢١٩
اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ
٢٢٠
Meâl: Yakın akrabanı da uyar. Sana uyan müminlere kol kanat ger. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan kesinlikle uzağım.” Sen, O, mutlak güçlü ve engin merhamet sahibi olan, huzurunda durduğun ve secde edenler içinde halden hale girdiğin zaman seni gören Allah’a güvenip dayan. Her şeyi işiten, bilen O’dur.

Şuarâ 214-220. Ayet Tefsiri

Akraba” diye tercüme ettiğimiz aşiret kelimesi, terim olarak kabile karşılığı kullanıldığı gibi kabilenin altında daha küçük bir topluluğu da ifade etmektedir (Yûsuf Halaçoğlu, “Aşiret”, DİA, IV, 9). Önceki âyetlerde Hz. Peygamber’in genel anlamda insanlık için uyarıcı olarak görevlendirildiği ifade edilirken bu âyetlerde de özel olarak akrabalarını uyarması emredilmektedir. Bu buyruk Peygamber’in akrabası olmanın kimseye sorumluluğunu yerine getirmeme gibi bir ayrıcalık kazandırmadığını ifade etmesi bakımından önemlidir. Bu âyet inince Hz. Peygamber Kureyş kabilesine mensup inanan inanmayan, yakın uzak akrabasını veya temsilcilerini Safâ tepesinde toplayarak yakınlarından birinin peygamber olmasının Allah katında kimseye bir fayda sağlamayacağını, her şahsı ancak kendi imanının ve sâlih amelinin kurtaracağını haber vermiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 26).

Allah Teâlâ 213-217. âyetlerde Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlere hitap etmekte, dini tebliğ hususunda her müminin kendisine en yakın kimselerden başlamasını emretmekte; özellikle din önderlerinin hakkı tebliğ konusunda başarılı olmaları için kendilerine tâbi olan müminlere kol kanat germelerini yani onlara karşı alçak gönüllü, şefkatli, merhametli olmalarını ve iyi davranmalarını; kendilerine karşı inanç bağlamında düşmanca bir tavır takındıkları takdirde ise onlara sahip çıkmamalarını istemektedir. İsyan eden akrabalardan uzak durmak, gerek Hz. Peygamber’in gerekse diğer din önderlerinin kalplerinde, yakınlarıyla olan münasebetlerinde soğukluk, belki de düşmanlık meydana getirebilir. Bu sebeple Allah önderlerin, karşılaşacakları düşmanca davranışlara aldırış etmemelerini ve Allah’a dayanıp güvenmelerini öğütlemekte, Allah’ın herkesten güçlü olduğuna ve rahmetiyle müminleri düşmanlardan koruyacağına işaret etmektedir.

Bazı müfessirler, “Huzurunda durduğun ve secde edenlerle birlikte yere kapandığın zaman seni gören Allah’a güvenip dayan” meâlindeki 218-219. âyetleri “her nerede olursan ol seni gören” şeklinde yorumlamışlardır (Taberî, XIX, 123-125). Ayrıca “secde edenlerle birlikte yere kapandığın zaman seni gören” ifadesini, “Seni Allah’ın birliğine inanmış olan bir peygamberin sulbünden diğer peygamberin sulbüne nakledip nihayet bu ümmette ortaya çıkaran” şeklinde yorumlayanlar da olmuştur (Şevkânî, IV, 116).

Şuarâ 221-223. Ayet Yazılış ve Meâli

هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطٖينُؕ
٢٢١
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَثٖيمٍۙ
٢٢٢
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَؕ
٢٢٣
Meâl: Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar günaha, iftiraya düşkün olan herkese inerler (onlara kötülüğü telkin ederler). Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler, çoğu da yalancıdır.

Şuarâ 221-223. Ayet Tefsiri

Önceki âyetlerde (210-212) Kur’an’ı Hz. Peygamber’e şey­tanların getirdiği, dolayısıyla onun bir kâhin olduğu iddiaları reddedilmişti. Burada ise şeytanların Hz. Peygamber’e yaklaşamayacakları belirtilmekte ve kimlere yaklaşabilecekleri açıklanmaktadır. Şeytanlar ancak çok yalan söyleyen, iftira atan, sahtekâr, günah işlemekten çekinmeyen kimselere, yani kendilerine uygun karaktere sahip olanlara yanaşırlar.

Şuarâ 224-227. Ayet Yazılış ve Meâli

وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَؕ
٢٢٤
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ فٖي كُلِّ وَادٍ يَهٖيمُونَۙ
٢٢٥
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
٢٢٦
اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَثٖيراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواؕ وَسَيَعْلَمُ الَّذٖينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
٢٢٧
Meâl: Şairlere gelince, onlara da yoldan sapanlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler.

Şuarâ 224-227. Ayet Tefsiri

İnkârcılar Kur’an’ın gayb âleminden verdiği haberleri şeytanların ilhamı, nazmını da şiir olarak telakki ediyor, dolayısıyla Hz. Peygamber’e kâhin ve şair diyorlardı. İşte bu âyetler onların bu tür temelsiz iddialarını reddetmekte; inkârcı şairlere gerçekleri arayanlar değil, ancak hevâ ve hevesleri peşinde giden, zevk ve eğlence düşkünlerinin tâbi olacağını bildirmektedir.

“Her vadide dolaşmak” her konuya girmek, her konuda söz söylemek demektir. Gerçekten de –müteakip âyette belirtildiği üzere inançlı ve ahlâkî değerlere bağlı olanlar farklı olmakla beraber– öyle şairler de vardır ki bunlar her vadide dolaşır, iyi kötü, eğri doğru her konuya girerek toplumu etkilemeye çalışırlar. Sözleri ile yaptıkları birbirini tutmaz, yapmadıklarını söyler, söylemediklerini yaparlar. Bu sebeple onların peşinden dürüst insanlar değil, ancak sapkınlar gider (Elmalılı, V, 3649-3650). Bu nitelikte olan şiir ve şairle Kur’an ve Peygamber’i karşılaştırmak bile abestir.

Kur’an insanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiiri ve şairleri mutlak olarak yermemiş, bilâkis şiirin iyisine ve güzeline insanları özendirmiştir. Kur’an’ın üstün ifade gücünü gören Araplar onu şiire benzetmişler, Hz. Peygamber’e de şair demişlerdir (bk. Enbiyâ 21/5; Sâffât 37/36; Tûr 52/30). Bu durum karşısında Kur’an kendisinin ne şair ne de kâhin sözü olduğunu, fakat Allah tarafından indirilmiş ilâhî bir kelâm olduğunu vurgulamış (bk. Hâkka 69/41-42) ve putperestlik döneminin İslâm ilkeleriyle ters düşen şiirini yermiştir. Nitekim 227. âyette özellikleri anlatılan gerçek müminler, müşrik dönem şairlerini yeren yukarıdaki hükmün dışında tutulmuşlardır. Bunlar söyledikleri şiirde gerçekleri dile getirirler; söyledikleriyle yaptıkları birbirine uygundur. Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dininin ilkelerini savunur, Allah’ı zikreder, O’nu yüceltirler. Yaptıkları iyi işlerle hem kendilerinin hem de toplumun yücelmesini ve yükselmesini gözetirler. Zulmün ve haksızlığın karşısında şiirleriyle mücadele verir, hakkı savunurlar. Sahih hadis kaynaklarında yer alan birçok hadiste de iyi maksatla kullanılan şiir, yukarıda kötülenen şiirden istisna edilmiş, hatta özendirilmiştir (bk. Buhârî, “Edeb”, 90; İbn Mâce, “Edeb”, 42). Meselâ Câhiliye döneminin önde gelen şairleri arasında yer alan ve Medine döneminin sonlarına doğru müslüman olan Lebîd b. Râbia’nın, “Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey bâtıldır” anlamındaki mısraı (Dîvân, s. 132), Hz. Peygamber’in “şairlerce söylenmiş en doğru söz” şeklindeki takdirine mazhar olmuştur (Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 26). Kezâ ashâb-ı kirâm arasında Resûl-i Ekrem’in takdirlerini kazanmış başka birçok şair bulunmaktaydı. Bunların başında gelen Hassân b. Sabit’e, “Müşrikleri (şiirlerinle) hicvet, bil ki Cebrâil de seninle beraberdir” buyurmuştur (Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 6, “Megāzî”, 30; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 153; ayrıca bk. Yâsîn 36/69).