Cin Suresi Hakkında Detaylı Bilgi
1-3. Ayet Tefsiri 4-5. Ayet Tefsiri 6. Ayet Tefsiri 7. Ayet Tefsiri 8-10. Ayet Tefsiri 11. Ayet Tefsiri 12-13. Ayet Tefsiri 14-15. Ayet Tefsiri 16-17. Ayet Tefsiri 18. Ayet Tefsiri 19. Ayet Tefsiri 20-23. Ayet Tefsiri 24. Ayet Tefsiri 25. Ayet Tefsiri 26-28. Ayet Tefsiri

Cin 1-3. Ayet Yazılış ve Meâli

قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰناً عَجَباًۙ
١
يَهْدٖٓي اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِهٖؕ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَداًۙ
٢
وَاَنَّهُ تَعَالٰى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَداًۙ
٣
Meâl: De ki: Cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle söyledikleri bana vahyolundu: “Biz, doğru yolu gösteren harika bir okuma dinledik ve ona iman ettik. Artık kesinlikle rabbimize kimseyi ortak koşmayacağız. Şu muhakkak ki rabbimizin şanı çok yücedir; O, ne bir eş edinmiştir ne de çocuk.

Cin 1-3. Ayet Tefsiri

Sözlükte cin, “örtmek, gizli kalmak” anlamındaki cenne fiilinden isim olup “gizli, görünmeyen varlıklar” mânasına gelir, tekili cinnîdir. Terim olarak cin, ateşten yaratılmış, duyularla idrak edilemeyen, şuur ve irade sahibi, ilâhî emirlere uymakla yükümlü olan, insanlar gibi iyileri ve kötüleri bulunan varlık türünü ifade eder. Cin kelimesi gerek Kur’an’da (22 yerde) gerekse diğer İslâmî kaynaklarda insan ve melek dışındaki üçüncü bir akıllı / şuurlu varlık türünün adı olarak kullanılmıştır.

İnsanlar gibi cinler de kendi aralarında evlenip çoğalırlar; insanlara nisbetle daha üstün bir güce sahiptirler. Meselâ kısa sürede uzun mesafeleri katedebilir, insanlar onları görmedikleri halde onlar insanları görür, insanların bilmediği bazı hususları bilirler; fakat gaybı bilemezler. Cinlerin gaybı bildiklerine dair yanlış inancı Kur’an kesinlikle reddeder (bk. Sebe’ 34/14). Gökteki meleklerin konuşmalarından gizlice haber almak isterlerse de buna imkân verilmez (bk. Hicr 15/18). Kur’an bazı cinlerin Hz. Süleyman’ın emrine girerek ordusunda hizmet gördüklerini ve insanlarla beraber çalıştıklarını bildirmektedir (bk. Sebe’ 34/12-13).

Cin telakkisi insanlık tarihinin her döneminde ve bütün kültürlerde mevcuttur. Eski Asurlular ve Bâbilliler’de kötü ruh ve cinlere inanılırdı. Sâmî kökenli kavimlerde cinlerin değişik sınıfları bulunduğu kabul edilirdi. Eski Mısır’da cinler çoğunlukla yılan, kertenkele gibi sürüngenlere benzetilirdi. Eski Yunanlılar’da daimon adı verilen insan üstü varlıklar bulunduğu kabul edilir, bunlar iyi ve kötü olarak ikiye ayrılırdı. Eski Romalılar’da da insanlara zarar verebilen kötü ruhlar telakkisi mevcuttu. Çinliler’de cinlerin her yerde bulunduğu, iyi ve kötülerinin olduğu kabul edilirdi. Özellikle taoist rahipleri cinlerin zararlarından korunmak için muska yazar, efsun yaparlardı. Hintliler’de de iyi ve kötü cin telakkisi mevcuttu. İran kültüründe cin telakkisi Zerdüşt öncesinden gelir. Eski Türkler’de cinler bütün hastalıkların kaynağı kabul edilir, bu cinler şaman tarafından hasta bedenlerden uzaklaştırılırdı.

İsrail kültüründe, daha çok İran’ın düalist sisteminin tesiriyle kötü ruh ve cin anlayışı belirginleşmişti. Yahudiler cinlerin çöllerde ve harabelerde yaşadığına inanırlardı. Yahudi kutsal kitaplarında ağrı ve felâket veren, kan emen cinlerden söz edilirdi (II. Samuel, 1/9; Süleyman’ın Meselleri, 30/15). Hıristiyan kültüründe cin telakkisi daha çok Yahudilik etkisinde gelişmiştir. Yeni Ahid, cinleri putperestlerin tanrıları (meselâ bk. Resullerin İşleri, 17/18 ), bedensel ve ruhsal hastalıkların kaynağı (Matta, 12/28; Luka, 11/20) olarak gösterir. Bilhassa XII. yüzyıldan itibaren cin telakkisi hıristiyan sanatının önemli bir teması haline gelmiştir. Avrupa’da ve daha sonra Amerika’da cadılık ve büyücülük büyük ilgi görmüştür.

İslâm’dan önce Araplar cinlere bazı tanrısal güç ve yetenekler yükler, onlar adına kurban keserlerdi. Cinlerin kâhinlere gökten haberler getirdiğine inanırlar; böylece Allah ile bu gizli varlıklar arasında bir bağ kurarlardı (bk. İbn Âşûr, VII, 405). Câhiliye Arapları’nın bir kısmı şeytanın şer tanrısı olduğuna inanır, melekleri Allah’ın askerleri, cinleri de şeytanın askerleri sayarlardı (bk. En‘âm 6/100). Kur’an-ı Kerîm bu bâtıl inançları reddetmiş, cinlerin de insanlar gibi Allah’a kulluk etmeleri için yaratıldıklarını haber vermiştir (Zâriyât 51/56). Onlara da peygamber gönderilmiş, içlerinden iman edenler olduğu gibi inkâr edenler de olmuştur (En‘âm 6/130). Hz. Peygamber ilâhî emirleri cinlere de tebliğ etmiştir (Ahkaf 46/29; cinlerin insanlarla ilişki kurup kuramayacağı konusunda bk. Nâs 114/6; cinler hakkında bilgi için bk. M. Süreyya Şahin-Ahmet Saim Kılavuz, “Cin”, DİA, VIII, 5-10, ayrıca bk. En‘âm 6/100; Hicr 15/27; Kehf 18/50).

Yukarıda sûrenin nüzülünden söz ederken belirtildiği üzere cinlerden bir grup, Hz. Peygamber’den Kur’an dinledikten sonra geri dönüp, doğru yolu gösteren ve üstün nitelikleri sebebiyle kendilerini hayran bırakan Kur’an’a inandıklarını, artık rablerine hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarını kendi topluluklarına açıklayarak onları da uyarmaya çalışmışlardır. Âyetten anlaşıldığına göre Hz. Peygamber o esnada Kur’an dinleyen cinleri görmemiş, fakat onların Kur’an dinledikleri kendisine vahiy yoluyla bildirilmiştir; ancak daha sonraki buluşmalarında cinleri gördüğü ve onlara tebliğde bulunduğu rivayet edilmiştir (bilgi için bk. Ahkaf 46/29). Cinlerin Kur’an’ı dinlediklerini haber vermekten maksat, Hz. Peygamber’den defalarca Kur’an dinledikleri halde iman etmemekte direnen müşriklerin cinlerden ibret ve örnek almalarını sağlamaktır (Şevkânî, V, 350).

3. âyette “rabbimizin şanı” diye çevirdiğimiz tamlamadaki ced kelimesi sözlükte “büyüklük, ululuk, zenginlik, güç, asıl” anlamlarına gelmektedir. Burada Allah’ın şanının yüce olduğunu ve hiçbir şeye muhtaç olmadığını ifade eder. Âyetin devamında “O, ne bir eş edinmiştir ne de çocuk” meâlindeki cümle de bu yorumu desteklemektedir. Cinlerin bu sözleri onların, müşriklerin “Melekler Allah’ın kızlarıdır” şeklindeki inançlarından haberdar olduklarını ve bu bâtıl inancı reddettiklerini gösterir.

Cin 4-5. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفٖيهُنَا عَلَى اللّٰهِ شَطَطاًۙ
٤
وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ تَقُولَ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۙ
٥
Meâl: Demek aramızdaki beyinsiz, Allah hakkında ipe sapa gelmez şeyler söylüyormuş. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla gerçek dışı şeyler söylemeyeceklerini ­sanırdık.

Cin 4-5. Ayet Tefsiri

Mücâhid’e göre cinlere Allah hakkında asılsız şeyler söyleyerek onları Allah’tan başkasına tapmaya davet eden “beyinsiz”den maksat İblîs’tir (bk. Kurtubî, XIX, 9); İblîs Allah’a eş, ortak ve çocuk isnadında bulunur, cinler de ona inanırlardı; ama Kur’an’ı dinleyip bilinçlendikten sonra artık ona inanmaktan vazgeçmişlerdir (Taberî, XIX, 68). Beyinsiz, yalnız İblîs değil, “Cinlerin inkârcı ve itaatsiz olanlarıdır” şeklinde açıklanmıştır (Şevkânî, V, 351).

Cin 6. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْاِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقاًۙ
٦
Meâl: İnsanlardan bazı kimseler cinlerden bazı kimselere sığınırlardı, onlar da bunları daha sapkın hale getirirlerdi.

Cin 6. Ayet Tefsiri

Rivayete göre Câhiliye döneminde bir kimse geceleyin ıssız bir vadide bulunup da başına bir şey gelmesinden korktuğunda, “Kötülerin şerrinden bu vadinin efendisine sığınırım” diyerek cinlerin şerrinden onların efendisine sığınırdı. İşte “Onların şaşkınlıklarını arttırırlardı” meâlindeki cümle bu cinlerin kendilerine sığınılmasından dolayı kibirlenip azgınlaştıklarını anlatmaktadır (Ebüssuûd, IX, 43; Şevkânî, V, 351-352).

Kur’an’ı Kerîm’de, Hz. Süleyman’la ilgili anlatılanlar dışında, cinlerin insanlarla ilişki kurduğuna, insanlar üzerinde etkili olduğuna, cinci, büyücü gibi bazı kişilerin cinlerin etkisini önlediklerine dair hiçbir bilgi yoktur. Bazı âlimler, ribâ (faiz) yiyenlerin kıyamet gününde mezarlarından şeytan çarpmış gibi kalkacağını bildiren âyete (Bakara 2/275) dayanarak cinlerin insanları etkileyeceğini ileri sürmüşlerse de bunun temsilî bir anlatım olduğu açıktır. Cinlerin etkisini önlemek için Felâk ve Nâs sûrelerini okumayı tavsiye eden bazı hadisler (meselâ bk. Tirmizî, “Tıb”, 16; Nesâî, “İstiâze”, 37; İbn Mâce, “Tıb”, 33) dolayısıyla da cinlerin insanlar üzerinde etkili olduğu yönünde görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bu tür hadislerin asıl maksadının, cinlerin etkisine dikkat çekme olmayıp, bunların psikolojik bakımdan yatıştırma ve terapi amacı taşıdığı düşünülebilir.

Bazı müfessirler, “... onların şaşkınlıklarını arttırırlardı” meâlindeki cümleyi, “Cinler insanların taşkınlıklarını arttırırlardı” şeklinde de yorumlamışlardır. İbn Âşûr’a göre müşriklerden bir topluluk, cinlerin kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için onlara ibadet ederlerdi, bu durum cinlere tapanların günah ve sapkınlığını arttırırdı (XIX, 225).

Cin 7. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ اَحَداًۙ
٧
Meâl: Tıpkı sizin sandığınız gibi onlar da Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini ­zannederlerdi.

Cin 7. Ayet Tefsiri

İnsanlardan âhireti inkâr edenler olduğu gibi cinlerin de Kur’an dinlemeden önce âhireti inkâr ettikleri, öldükten sonra tekrar dirilme olacağına inanmadıkları anlaşılmaktadır. Zira İblîs onlara da menfi telkinlerde bulunmaktadır. “Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanırlardı” diye çevirdiğimiz kısım “Allah’ın hiç kimseyi göndermeyeceğini sanırlardı” şeklinde de tercüme edilebilir. Bu takdirde insanların da cinler gibi Allah’ın hiçbir peygamber göndermeyeceğine inandıklarını söylemiş olurlar.

Cin 8-10. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّا لَمَسْنَا السَّمَٓاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَساً شَدٖيداً وَشُهُباًۙ
٨
وَاَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِؕ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْاٰنَ يَجِدْ لَهُ شِهَاباً رَصَداًۙ
٩
وَاَنَّا لَا نَدْرٖٓي اَشَرٌّ اُرٖيدَ بِمَنْ فِي الْاَرْضِ اَمْ اَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَداًۙ
١٠
Meâl: Hakikaten biz (cinler) göğü yokladık, onu güçlü muhafızlar ve alev toplarıyla doldurulmuş bulduk. Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gözetleyen bir alev topuyla karşılaşıyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekiler hakkında bir kötülük mü murat edildi yoksa rableri onlar için bir iyilik mi diledi?

Cin 8-10. Ayet Tefsiri

Tefsirlerde anlatıldığına göre cinler öteden beri göklerde dolaşır, oradaki melek vb. varlıkların konuşmalarını dinlerler, aldıkları bilgilere kendilerinden de yorumlar katarak onlarla irtibat kuran kâhinlere anlatırlardı (bk. Şevkânî, V, 352-353). 9. âyetin “Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk” meâlindeki kısmı da buna işaret eder. Ancak Hz. Peygamber gönderildikten ve Kur’an indirilmeye başlandıktan sonra cinlerin gökleri dinlemesine izin verilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim 8. âyette verilen bilgiye göre cinler, gökleri araştırıp yokladıklarını, ancak göklerin güçlü bekçiler tarafından korunmuş ve alev toplarıyla donatılmış olduğunu gördüklerini ifade etmişlerdir. 9. âyetin son cümlesine göre de cinler, gök ehline kulak misafiri olup gizlice onlardan bilgi kapmaya çalışanlara gözetleme yerlerinden alev topları atılarak gökleri dinlemelerinin engellendiğini söylemişlerdir. Sûrenin nüzûl sebebini anlatan İbn Abbas da önceden cinlerin, Allah’ın meleklere evrenin yönetimiyle ilgili olarak gönderdiği vahyi dinlediklerini, ancak Hz. Peygamber’in gönderilmesiyle birlikte onların gökleri dinlemelerinin yasaklandığını, bunun sebebini araştırırlarken Nahle denilen yerde Hz. Peygamber’le karşılaştıklarını ve böylece göklerden haber almalarını engelleyen şeyin ne olduğunu anladıklarını söylemiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 72; ayrıca bk. Hicr 15/17-18; Sâffât 37/7-10; Mülk 67/5).

Elmalılı, Hz. Peygamber’i göklere, getirdiği âyet ve mûcizeleri de alev toplarına benzeterek bu âyetleri te’vil etmekte, Kur’an-ı Kerîm karşısında insan ve cin şeytanlarının ödlerinin koptuğunu, dillerinin tutulduğunu ve artık eskisi gibi gayptan dem vuramayacaklarını anladıklarını söylemektedir (VIII, 5404).

Bazı müfessirler 10. âyeti şöyle yorumlamışlardır: “Gönderilen peygambere itaat edecekler de Allah onları doğru yola mı iletecek, yoksa isyan edecekler de onları helâk mi edecek, bilmiyoruz” (Taberî, XIX, 70). Bu âyetten cinlerin gaybı bilmedikleri anlaşılmaktadır. Hicr sûresinin 17 ve 18. âyetlerinin tefsirinde de açıklandığı üzere burada vahyin korunduğuna, Allah’ın dilemesi dışında hiçbir gücün gayb ilmine ulaşamayacağına, kâhinlik, büyücülük gibi kötü amaçlar için kullanmak maksadıyla vahyî bilgileri öğrenmeye kalkışan şeytanî güçlerin alev toplarıyla engellendiğine işaret edilmiştir.

Cin 11. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَؕ كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَداًۙ
١١
Meâl: Doğrusu içimizde iyiler var, ama aramızda başka türlü olanlar da var; hâsılı biz farklı gruplardan oluşuyoruz.

Cin 11. Ayet Tefsiri

Cinlerin, Kur’an’ı tanımadan önce de iyilerinin ve kötülerinin olduğu belirtilmektedir. “Hâsılı biz farklı gruplardan oluşuyoruz” meâlindeki cümleden cinlerin de insanlar gibi çeşitli fırka ve mezheplere ayrıldığı anlaşılabilir.

Cin 12-13. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ
١٢
وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِهٖؕ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّهٖ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ
١٣
Meâl: Sonunda anladık ki yeryüzünde Allah’ın iradesini asla engelleyemeyiz; kaçmakla da O’nun elinden kurtulamayız. Ve biz doğru yol rehberini dinler dinlemez ona iman ettik; rabbine iman eden kimse artık ne ziyandan ne de azıp sapmaktan korkar.

Cin 12-13. Ayet Tefsiri

Cinler, Kur’an-ı Kerîm’i dinleyince evrendeki her şeyin Allah’ın kudretinde olduğunu, onun iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandıracağını, kimsenin Allah’a güç yetiremeyeceğini ve O’nun elinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını Kur’an’dan öğrenip anlamışlar; dinleyenler kendileri iman ettikten sonra diğerlerini de inkârcılıktan ve Allah’a ortak koşmaktan sakınmaya çağırmışlardır. 13. âyette Allah’ın kullarına karşı adaletle muamele edeceği cinlerin ağzından dile getirilmektedir. Bu da Allah’ın iyilikleri ödüllendirme, kötülükleri cezalandırma konusundaki kusursuz adaletinin mutlaklığına yani insanlarla sınırlı olmayıp irade sınavına tâbi tutulan bütün varlıkları kapsadığına yapılan bir vurgu olarak değerlendirilmelidir.

Cin 14-15. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَؕ فَمَنْ اَسْلَمَ فَاُو۬لٰٓئِكَ تَحَرَّوْا رَشَداً
١٤
وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباًۙ
١٥
Meâl: Aramızda ilâhî emirlere boyun eğenler var, ama hak yoldan sapanlarımız da var. Boyun eğenler doğru yolu hedeflemişlerdir. Hak yoldan sapanlar ise cehennemin yakıtı olmuşlardır.”

Cin 14-15. Ayet Tefsiri

“Haksızlığa sapanlar”dan maksat inanç ve amelde doğruluktan, adaletten sapanlardır. Bunlar, özellikle Allah’a ortak koşmakla hem hakikat çizgisinden saptıkları hem de böylece kendilerine haksızlık ettikleri için âyette “zalimler” anlamına gelen kāsitûn sıfatıyla nitelendirilmişlerdir (İbn Âşûr, XXIX, 236). Nitekim bir âyet-i kerîmede şirk büyük bir haksızlık (zulüm) olarak nitelenmiştir (Lokmân 31/13).

Cin 16-17. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرٖيقَةِ لَاَسْقَيْنَاهُمْ مَٓاءً غَدَقاًۙ
١٦
لِنَفْتِنَهُمْ فٖيهِۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهٖ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداًۙ
١٧
Meâl: Eğer (kullarımız) hak yolda dosdoğru yürürlerse kendilerini, içinde denemek üzere nimetlere boğarız; kim de rabbini anmaktan yüz çevirirse Allah onu gitgide artan bir azaba uğratır.

Cin 16-17. Ayet Tefsiri

Müfessirler bu âyetlerin cinlerin sözü değil, sûrenin 1. âyetinin başında yer alan, “De ki ...” buyruğu ile bağlantılı olduğunu kabul ederler (Zemahşerî, IV, 170; Şevkânî, V, 355). Buna göre mâna şöyle olur: “Ey Peygamber! Muhataplarına, sana vahyolunan yukarıdaki bilgileri duyurduğun gibi şu gerçeklerin vahyolunduğunu da duyur: Eğer onlar teslimiyet gösterip hak yolda dosdoğru yürürlerse biz de kendilerini, içinde denemek üzere nimetlere boğarız...” Burada, doğru yolda gidenlere bolca nimetler nasip edileceği, ama bu lutufların daima bir fitne yani sınav ve deneme amacı da taşıdığı belirtilmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de, inancı doğru, yaşayışı düzgün olanların nimetlerle, güzel bir hayatla ödüllendirileceği (meselâ bk. Nahl 16/97; Nûh 71/10-12); fakat bu lutufların aynı zamanda bir sınav yanının da olduğu (meselâ bk. Enfâl 8/28; Tâhâ 20/131; Zümer 39/49) başka yerlerde bildirilmiştir. 16. âyete şöyle de mâna verilir: Eğer onlar, içinde bulundukları inkârcılığa devam ederlerse istidrâc olarak onların rızıklarını çoğaltırız, sonunda zenginliklerine ve güçlerine güvenerek fitneye düşer, büsbütün sapkınlaşırlarsa onları hem dünyada hem de âhirette cezalandırırız (Taberî, XXIX, 72; Şevkânî, V, 356; istidrâc kavramı için bk. A‘râf 7/182). Bu mânayı destekleyen başka âyetler de vardır (meselâ bk. En‘âm, 6/44). 17. âyette de Allah’ı anmaktan yüz çevirenlerin çetin bir azaba atılacakları ifade buyurulmuştur.

Cin 18. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَداًۙ
١٨
Meâl: Mescidler yalnız Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına da tapmayın.

Cin 18. Ayet Tefsiri

Mescid, müslümanların namaz kılmalarına ayrılmış mekânı ifade eder (bk. Bakara 2/114). Bu âyet de sûrenin birinci âyetinde geçen, “bir cin topluluğunun (Kur’an’ı) dinlediği” meâlindeki cümlecikle bağlantılı olup ibadet yerlerinin Allah’a mahsus olduğunu, insanların Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri gerektiğinin Hz. Peygamber’e vahyedildiğini bildirmektedir. Müfessirler, buradaki mesâcid kelimesine bunun dışında şu anlamları da vermişlerdir: a) Mescidlerden maksat Mescid-i Haram’dır. Âyet Kâbe’ye putları yerleştirip onlara tapan müşrikleri uyarmakta ve yaptıklarının yanlış olduğuna işaret etmektedir (İbn Âşûr, XXIX, 240).

b) Namaz ve ibadet yalnız camilere hasredilmiş olmadığından burada bütün yeryüzü kastedilmiştir. c) Secdede yere temas eden uzuvlar yani eller, ayaklar, dizler ve alın kastedilmiş, Allah’ın verdiği bu organlarla O’ndan başkasına secde edilmemesi emredilmiştir. d) Bazı müfessirlerce, secdenin namazın bir rüknü olduğu göz önüne alınarak bu kelime “namaz” anlamıyla da açıklanmıştır (Şevkânî, V, 356).

Cin 19. Ayet Yazılış ve Meâli

وَاَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللّٰهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَداًؕࣖ
١٩
Meâl: Allah’ın kulu O’na ibadet etmek üzere kalktığında üstüne çıkarcasına etrafına üşüşüyorlar.

Cin 19. Ayet Tefsiri

“Allah’ın kulu”ndan maksat Hz. Peygamber’dir. Allah Teâlâ resulünü onurlandırmak için onu yüce zâtına izâfe ederek anmıştır. Âyette Hz. Peygamber Nahle denilen yerde ashabına namaz kıldırırken cinlerin ondan Kur’an dinlemek için neredeyse birbirlerini çiğneyecek şekilde etrafını kuşattıkları ifade edilmektedir. “Üstüne çıkarcasına” diye tercüme ettiğimiz libed kelimesinin farklı kıraatlerine göre âyete şöyle de mâna verilmiştir: “Peygamber Allah’a kulluk etmeye ve O’na çağırmaya başlayınca cinler ve insanlar onun getirdiği dini yok etmek için birbirlerini destekliyorlardı, ancak Allah onlara fırsat vermedi.” Taberî bu anlamı tercih etmiştir (XXIX, 75; Şevkânî, V, 356-357).

Cin 20-23. Ayet Yazılış ve Meâli

قُلْ اِنَّمَٓا اَدْعُوا رَبّٖي وَلَٓا اُشْرِكُ بِهٖٓ اَحَداً
٢٠
قُلْ اِنّٖي لَٓا اَمْلِكُ لَكُمْ ضَراًّ وَلَا رَشَداً
٢١
قُلْ اِنّٖي لَنْ يُجٖيرَنٖي مِنَ اللّٰهِ اَحَدٌ وَلَنْ اَجِدَ مِنْ دُونِهٖ مُلْتَحَداًۙ
٢٢
اِلَّا بَلَاغاً مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِهٖؕ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اَبَداًؕ
٢٣
Meâl: De ki: “Ben kendisine hiç kimseyi ortak koşmaksızın yalnız rabbime yakarıp kulluk ederim.” De ki: “Doğrusu ben size ne zarar verme ne de istikametinizi düzeltme gücüne sahibim.” Şunu da söyle: “Şüphe yok ki, Allah’ın dinini tebliğ edip gönderdiklerini yerine ulaştırmadıkça beni de Allah’a karşı kimse koruyamaz; O’ndan başka sığınılacak kimse de bulamam.” Artık Allah’a ve resulüne isyan edenler bilsinler ki, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi onları beklemektedir.

Cin 20-23. Ayet Tefsiri

Mekkeli müşrikler, Hz. Peygamber’e, tebliğ ettiği tevhid dini yüzünden insanların düşmanlığını kazandığını, eğer bu davadan vazgeçerse kendisini düşmanlarına karşı koruyacaklarını söylüyorlardı (bk. Şevkânî, V, 357). Bu âyetler onlara cevap olarak inmiş ve böylece Hz. Peygamber’in Allah’tan başkasına kulluk etmesinin söz konusu olamayacağı, onun kendisine verilen ilâhî emir ve mesajları tebliğ etme görevini yerine getirmekten başka gayesinin bulunmadığı ifade edilmiştir.

Cin 24. Ayet Yazılış ve Meâli

حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِراً وَاَقَلُّ عَدَداً
٢٤
Meâl: Sonunda tehdit edildikleri azabı gördükleri zaman kimin yardımcılarının daha güçsüz ve sayıca daha az olduğunu anlayacaklar.”

Cin 24. Ayet Tefsiri

Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yardım edip onları dünyada zafere, âhirette de kurtuluşa erdireceğini, inkârcıları ise cezalandıracağını bildiren âyetler geldikçe müşrikler onlarla alay edip bu işin ne zaman ve bu zayıf müminlerle nasıl olacağını soruyorlardı. İşte âyet onların bu sorularına cevap vermektedir (İbn Âşûr, XXIX, 245).

Cin 25. Ayet Yazılış ve Meâli

قُلْ اِنْ اَدْرٖٓي اَقَرٖيبٌ مَا تُوعَدُونَ اَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبّٖٓي اَمَداً
٢٥
Meâl: De ki: “Tehdit edildiğiniz azap yakın mıdır yoksa rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, bilemem.”

Cin 25. Ayet Tefsiri

Müminlere vaad edilen zaferin veya inkârcılara verilecek cezanın ve kıyamet olayının ne zaman gerçekleşeceği konusu gayb bilgilerinden olduğu için Allah bildirmedikçe peygamberin de onu bilmesi mümkün değildir. Sûrenin başından beri işlenen konularda ağırlıklı olarak cinlerin gaybı bilmedikleri ya açıkça veya işaret yoluyla ifade edilmiştir.

Cin 26-28. Ayet Yazılış ve Meâli

عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِهٖٓ اَحَداًۙ
٢٦
اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهٖ رَصَداًۙ
٢٧
لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَداً
٢٨
Meâl: Gaybı O bilir, gizlisini kimseye açmaz; Ancak elçi olarak seçtiği başka. Allah, bu elçilerin her türlü durumlarını ilmiyle kuşattığı ve her şeyin sayısını belirlediği halde, rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini ortaya çıkarmak için onların önlerinden ve arkalarından gözcüler gönderir.

Cin 26-28. Ayet Tefsiri

Gaybı yalnızca Allah’ın bildiği, bu konuda O’nun hoşnut olup seçtiği elçinin dışında –cinler dahil– hiç kimseye bilgi vermediği ifade buyurulmuştur. Allah’ın hoşnut olup seçtiği elçiden maksat peygamberler, onlara bildirdiği gayb bilgileri ise ilâhî vahiyler ve haberlerdir ki bunlar da onların peygamber olduğunu gösterir. Meselâ Hz. Peygamber’e kıyamet gününde ve âhirette meydana gelecek olaylar vb. birçok gayb haberini içeren Kur’an vahyedilmiştir. Şevkânî’nin eserinde, Kur’an ve vahiy dışında da Hz. Peygamber’e fiten ve benzeri bazı gayb bilgilerinin verildiği zikredilmiş ve âyetin bunlara da işareti söz konusu edilmiştir (bk. Taberî, XXIX, 76-77; Şevkânî, 358-359).

İlâhî vahyin korunması, ona şeytan sözünün karışmaması ve peygamberlerin Allah’ın mesajlarını tebliğ edip etmediklerinin tam olarak ortaya çıkması için Allah Teâlâ, elçisinin önünde ve arkasında koruyucu / gözetleyici melekler görevlendirmiş (bk. İbn Âşûr, XXIX, 250), çevrelerini bunlarla donatmış ve tahkim etmiştir. Allah bunu, vahyi koruyamadığından değil, hikmeti gereği yapmaktadır; zira Allah’ın her şeye gücü yeter; O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır (gayb hakkında bilgi için bk. Bakara 2/2). Allah’ın peygamberlerini kıyamet ve âhiret halleri gibi bazı gayb konularından haberdar etmesinin bir amacı da mûcize mahiyetindeki bu bilgilerle onların nübüvvetini kanıtlamaktır. Bu âyetler, astroloji yoluyla olağan üstü bilgilere ulaştıklarını söyleyenleri de yalanlamaktadır. Zemahşerî gibi Mu‘tezile âlimleri bu âyetlere dayanarak kerametin imkânsızlığını, keramet olduğu söylenenlerin asılsız olduğunu savunmuşlardır (bk. V, 172-173). Ancak Râzî, burada özellikle âhiretle ilgili gaybî bilgilerden söz edildiğini belirterek Mu‘tezile’nin âyetten bu anlamı çıkarmasını dayanaksız bulmuştur (XXX, 168-170).