-
İhlas; maddi değil, manevi bir kelimedir
-
İman nasıl tazelenir?
-
Sahabe Efendilerimizden ihlas örnekleri: 1- Osman b. Affan (r.a.)
-
Sahabe Efendilerimizden ihlas örnekleri: 2- Abdurrahman b. Avf (r.a.)
-
Sahabe Efendilerimizden ihlas örnekleri: 3- Ulbe b. Zeyd (r.a.)
-
Sahabe Efendilerimizden ihlas örnekleri: 4- Vâsile b. Eski' (r.a.)
-
İhlasa zıt bir örnek: Kuzman
-
İhlası muhafaza etmek
-
1.Dünya Savaşı'nda kazanılan ihlas
Bir insan hangi amelde bulunuyorsa bulunsun onun ruhu ihlastır yani İhlas olmadıktan sonra o amelin iptal olma ihtimali çok çok çok kuvvetlidir. O yüzden ihlasa imanın ta kendisidir desek gene de yanlış bir cümle etmiş olmayız. Ama bu ihlasın olmazsa olmaz Bir kardeşi daha var yanında Sadakat diye tabir ediliyor. Çünkü İhlas emredildiği için yapmaksa sadakat de emredildiği gibi yapmaktır. Mesela birisine tebliğ edeceğim diye kafasını gözünü kıran adamlar oluyor. Allah böyle emretti o yüzden öyle yapıyorum diyor. İhlasla yaptığını zannediyor ama nasıl yapacağını bilmediğinden, Sadakat olmadığından ikisi de birbirine iptal etme olabiliyor.
Bir de şerbetlerine yazılma ihtimali var çünkü hazırda düzeltmen gereken bir şey bozup daha da düşman safına iltihak ettirebiliyorsun. İhlasta en önemli meselelerden bir tanesi amele yansıma şeklidir ve amele yansıma şeklinde başında emr-i ilahi, ben sadece Allah emrettiği için bu işi yapıyorum. Sonunda da rızaya ilahi, ben netice için bu işi yapmıyorum, halklar beni kabul etsin diye bu işi yapmıyorum, insanlar beni beğensin ve dinlesin diye bu işi yapmıyorum, kıstaslarını uygulamak zorundayız. Yoksa ortaya bir amel çıkabilir. Ama ahirette o amel karşımıza çıkmayabilir çünkü ihlastan yoksun bir amel olur.
İhlası bugün ikiye ayıralım. Birinci düsturdaki asıl meselemiz amel olacaktır aksiyon olacaktır. İhlası realize etme olacaktır. Ama bunu yapmadan önce ihlasa ikiye ayıralım bir Hali İhlas diyelim bir de Hakiki İhlas diyelim.
Hali İhlas geçici bir ihlastır ihlaslı insanlarla sınırlıdır. İhlaslı bir ortamdasınızdır ve o ihlasa boyandığınızdan size de bir ihlas hali olur ama o ortamdan ihlasa medar olan sebep olan ne varsa ondan uzaklaştığınız anda bir de bakarsınız kendinizde o ihlasın gücünü bulamıyorsunuzdur. İhlas'ın gücü dedim fark ettiniz mi? Neden biliyor musunuz? İhlas Allah'ın yaptırım gücüdür. Siz ihlasa emrettiği için yapıyorum demediniz mi? Madem öyle İhlas Allah'ın yaptırım gücüdür. O zaman ne için? Rızayı ilahi için, netice için değil. Şimdi bu hali ihlası anlamamız çok önemli. Bir insan görüyorsun medresede nasıl günlük 150 sayfa Risale okuyor, cüz cüz Kur'an okuyor uzun tesbihatlarla 5 vakit namaz kılıyor geceleri teheccüdünü eksik etmiyor bir gün bir olay oluyor; babamın işine bakmam lazım diyor, evlenmem lazım diyor, şehir dışına çıkmam lazım diyor, adam bir gidiyor hayatında Namaz bile yok. Şaşırmıyor musunuz? Garip gelmiyor mu? Gündüz bir insanın 150 sayfa okuma yapması ne kadar ciddi bir şey biliyor musunuz? Dışarıdaki insanların en çok zorlandığı mesele okuma meselesi. Yani gerçekten çok zor. Mesela her şeyi yaparım diyor, her şeyi. Bak para bile veririm diyor ama okuma yapamam diyor. Tabii ki niye yapacaksın sanki Kur'an Emir mi etmiş okuyacaksın şimdi. Bu kulak arkası ediliyor ama medresenin içerisindeyken insan bunları çok rahat yapıyor değil mi ve ne söylerse adam belki emir telakki ediyor, çay doldurmayı bile şeref atlet ediyor adam. Ama bu kadar ameli olan bir adam dışarı çıktığında kardeşim namazların ne durumda? Yani namazı bile kılamıyorum haline geliyor. Neden? Çünkü buna hali İhlas deniyor. İhlaslı bir meclise girdiğinde onun boyasıyla boyanıyor, çıktığında ise parfüm kokusu gibi o boyandığı İhlas geçiyor. Ona da ne deniyor? Buna hali İhlas deniyor.
İkincisine dedik hakiki İhlas. Hakiki ihlası şu kriterle söylemem ne olduğunu anlamaya yetecektir. Bir insan bir mecliste neyse, bir cemaatin içerisinde neyse, camide ne ise, Kabe'de neyse, gece telefonun elinde yalnız odadayken de odur ya işte ona hakiki İhlas denir. Hatta ve hatta kalabalıkta tenhada hiç bir şekilde Allah'ın onu gördüğünü düşünmesi değişmiyorsa, amelleri değişmiyorsa, bu hakiki ihlasa Sırrı İhlas denir. İnsanlara ders verirken ihlası anlatmak kolay. Peki Üstad Hazretleri gibi idamla yargılanırken ben namaz vakti namazımı kılacağım deyip Hâkime çıkışırsa ve hakim ona ne namazı be adam mahkemedesin deyince, ben namazın hukuku için buradayım zaten diye ona karşılık verip idamla yargılanmasına rağmen namazına devam etmek ne demek? Ortama göre ameli değişmiyor demek, konjüktöre göre ameli değişmiyor demek, iklime göre ameli değişmiyor demek, makama göre ameli değişmiyor demek. İşte bu hakiki ihlastır demek. Hakiki İhlas, Sırrı ihlastır demek.
Birçok insanın şevki mi acaba söndü diye tabir ediyoruz ama şevkinin de bir kaynağı var. Nedir? İhlastır. Madem şevk sönüyor ve şevkin kaynağı kendisi değil İhlas ise demek ihlasta sönüyor. Neden? Ortamın içerisinde boyanıyor, dışarıda ise dışarıdaki hale boyanıyor? Çünkü henüz hakiki bir İhlas değil hali bir ihlastır. Yalnız başına bir yere gittiğinde sabah namazı zorlaşıyorsa, kalkılmaz hale geliyorsa, okumalar köşeye itiliyorsa, Kur'an okumaları Aman canım şimdi okumayı ileride biriktirip okuyacağım diye şeytanın sağdan yaklaşmalarına giriyorsa sende hakiki ihlastan söz edilemez demektir. Bu önemli bir şey. Neden? Çünkü tedavi etmek için evvel teşhisi illet lazım. Ve sen bu şekilde İhlas'ın olmadığını tespit edersin. İhlas'ın olmayınca kalbinde kalıcı bir huzur arayamazsın, Huşu arayamazsın, dikkat toplamayı hiç arayamazsın. Ne demek istedim? ihlasa etemin, etem ne demek? Taam. İhlası taammenin bir insanın ihlasına sahip olduğunun en büyük emaresi O adamda muazzam bir konsantrasyon yani hasrı Nazar vardır.
Üstad Hazretleri diyor ki yıllardır ehl-i dünyanın bana açtığı bunca tazyikatın sebebini anladım ki Kur'an'a hasrı Nazar etmemiş diyor. Orada ne demek istiyor? Aslında dolaylı olarak ihlası mı muhafaza etmek için Kader bana yardımcı olmuş diyor. Bir insan ihlaslıysa şuradan anlayabilir; namazda konsantre oluyordur, bir insan ihlaslıysa şöyle anlayabilir; dostluğuna konsantre olup onun lezzetini alıyordur, bir insan ihlaslı ise şuradan anlayabilir; okuduğunu kelimelerin içerisinde kaybolacak şekilde tahkik ediyordur. Bunlar hep neyin sonucudur? İhlaslı olmanın sonucudur. İhlas olursa hasr Nazar sonuç olur.
Hakiki ihlasa şöyle de demek isterim. Zamanın tazyikatı içerisinde değişmeyip kendini muhafaza eden ihlasa. Şimdi senin saçının güzelliği maddi bir kavramdır, ben bunu bakıp anlarım. Gözünün renkli oluşu maddi bir olgudur, ben buna bakıp anlarım ama senin cömert oluşun, bu manevidir. Senin namuslu oluşun, senin doğru oluşun ve bunların toplamı olan senin ihlaslı oluşun böyle manevi kriterler maddi gözlere ancak maddi bir şekilde gözükür. Adam diyor ki ben öyle bir cömerttim öyle bir cömerttim bildiğin gibi değil sen buna inanamazsın ki. Ne yapman lazım? Manevi bir özelliği maddi gözler maddi surette ancak görebilir. Herkese böyle sakallar yağdırır ve dersin ki, Aman ya Rab Ne Cömert bir adam ve bunu uzun süre yapar. Ha bu hakiki Cömert, hali Cömert değil dersin.
Adam karşıdan geliyor ve bu adam dünyanın en iyi ressamlarından biri şimdi bizim eleman adama doğru şimdi bakar bakmaz anlayabilir misin? Ya Nasıl bir resim ruhu var bunda anlamanın imkânı yok. Çünkü o ressamlık manevi bir özellik manevi bir özellik maddi gözlere maddi surette gözükür. Yani bir resim çizer önüne atar, üf dersin ya ben böyle bir ressam görmedim.
Sizce Sinan ne zaman Mimar oldu? Eserini yaptıktan sonra oldu. O ortalıkta dolaşıp deseydi ki, ben mimarım ben mimarım insanlar ona itibar etmez. Ama ne zaman eserlerini yaptı, baktılar ki Aman ya Rabbi bu nasıl bir eserdir böyle. Cami Selimiye, Süleymaniye Camii, Mihrimah Sultan Camii onlara baktılar insanlar yani eseri gördüler dediler ki onun manevi özelliği olan Mimarlık. Bu maddi gözlere ancak bu maddi surette gözükebilir dediler ve görünce dediler ki hayır O Sinan değil Mimar Sinan dediler. Peki bir insan dese ki ben ihlaslıyım. Meleği ala'daki sakinler bile burada neyi görmek ister? Ameli görmek ister. O yüzden birazdan girizgah yapacağız Üstad Hazretleri diyecek ki? Amelinizde rızayı ilahi olması lazım, sözünüzde lafınızda değil diyecek.
Bizler istediğimiz kadar ihlaslı olduğumuzu iddia edelim. Bu aksiyona dökülmediği müddetçe realize edilmediği müddetçe amelinde görülmediği müddetçe geçersizdir. Amelinizde rızayı ilahi olması lazım Çok ciddi bir iddiadır ortaya atılan. Çünkü 313 tane Bedir ashabının neler yaptığını biz biliyoruz. Biz bugün bir buçuk milyarken o 313'ün yaptığının milyonda birini yapamıyoruz ama aynı Kur’an okuyoruz, dilimizde aynı cümleler tereddüt ediyor. Demek bize ne eksik onların ihlası ve o ihlasın doğurduğu amel bizde çok eksik. O yüzden bu haldeyiz. Maalesef üzerinizdeki elbise nasıl yıpranır imanda öyle yıpranır. Sürekli gider değil mi? O iman bir şekilde yıpranabilir. O zaman ne yapmak lazım? O imanı tazelemek. Ne diyoruz ona, tecdid etmek lazım. Abdullah bin Revaha sahabe efendilerimizden, hangi sahabe efendimizin yanına gitse ya gel seninle tecdid edeyim iman edelim diyor. Yani ne demek iman tazeleyelim, iman konuşacağım. Hatta sahabe efendimizin birkaçı bunu anlayamıyor tam diyor ki Allah Allah benim imanım yok mu? Nasıl böyle der bana deyince Efendimize şikâyette bulunuyorlar. Efendimiz aleyhisselatu vesselam diyor ki o size ne güzel bir şey davet etmiştir. O yüzden madem üzerimizdeki elbise gibi iman yıpranırsa bunu sürekli ve sürekli tecdid etmek zorundayız. Bu tecdid etmek neden önemli biliyor musunuz? Beyler bir Müslümanın marifeti yani Allah'ı bilme ve tanıması diğer bir Müslümandan bir nefes fazla olsa bu açık ebediyen kapanmaz. Bu dünyada ev alma işi değil ki yarın sen benden güzel ev alırsın öbür gün ben senden güzel olur, bu kaslı vücut işi değil ki yarın sen daha kaslı olursun öbür gün o çalışır o daha kaslı olur. Para kazanma işi değil ki, bugün senin ticaretin yolunda gider para kazanırsın yarın Mesut’unki yolunda gider para kazanır. Bir daha kapanmayacak bir açığın açılma işidir. O yüzden bu asırda bir Müslümanın ötekinden marifeti bir nefes fazla olsa ahirette kapanmaz bir açık oluşturabilir bu. Bu yüzden de bu iman sürekli tazelenmeye muhtaçtır.
Şimdi dedik ki; İhlas sözde lafta değil amelde gözükür dedik ve bunu nerede görüyoruz biliyor musunuz? Sahabe efendilerimizde o kadar net görüyorsunuz ki. O İhlas amel ile açık ara fark attığını görüyorsunuz. Hülefa-i Raşidin efendilerimizden, Osman bin Affan, Tebük seferine Efendimiz aleyhissalatu vesselam çağrı yapıyor. Tebük seferi ne diye geçiyor? Zorluk seferi diye geçiyor. Kaç sahabe gidecek sefere Otuz bin bir rivayette 40.000. Yok mu diyor efendimiz Aleyhisselatu Vesselam bu zorluk seferinde infaka gelecek olan yok mu diyor. O her yok mu diye sual ettiğinde senin sözün hiç askıda kalır mı diye Osman Bin Affan Efendimiz her seferinde ben varım diyerek yüz deve varım 200 deve varım 300 deve varım diye diye 30 bin kişilik ordunun on binini baştan aşağıya kadar Sadece kendisi donatıyor. Bizde aynı Hadise olsa ilk yapılacak amel şudur. Köşeye çekilip bakalım filanca ne verecek, dur bakalım o söylesin de acaba ne olacak, acaba şu söylese kaç söylecek. Sana ne o ne verecekse sana ne? İhlas Neyi gerektirir? Az önceki olayı hikâye gibi değil de bir örnek gibi bir ibret gibi düşünüp ben varım kim gibi Osman bin Affan gibi ben varım ben varım bana ne başkalarından? Ben kabirde Allah'a tek başıma hesap vereceğim, burada tek başıma infak edeceğim diyen Hazreti Osman'a benzemeye gerektirir. Neden infaktan verdim örneği? Çünkü insanların çoğu ne der Vallahi can olsa veririm ama mal işte veremiyorum ki der. Yani bu asırda infak etmek adamın canını almaktan daha zor bir mesele neden üzerinde fani mührünü Allah'ın bir emanet için verdiği mührünü göremediğimizden malımızı mülkümüzü infakta edemiyoruz. Ondan sonra biz istediğimiz kadar ihlaslı konuşsak Osman Bin Affan’a nasıl benzeyeceğiz?
Diğer veren birisi desem kimi düşünürsünüz Abdurrahman bin Avf. Tebük seferinde, şöyle bir çuvalın içerisine doldurmuş geliyor, Efendimiz Aleyhisselatu Vesselamın yanına. Efendimizde ondan alınca çok memnun oluyor. Şöyle hatta birkaç kez birkaç kez alini daldırıyor, Abdullah bin Avf’ın getirdiğini şöyle bir havaya koyuyor, ya sen mi getirdin? Ben getirdim ya Resulallah diyor ve çadırdan çıktıktan sonra dedikoduların ortasında kalıyor. Kim dedikodu yapacak sizce? O dönemin münafıkları. Münafık çok gariptir, infakla zıttır. Bir adam infak edebilirse, ondaki nifak yani münafıklık vasıflarınında kafasını ezmiş olur. İnfak edemeyenlerde nifak boy gösterir. Abdurrahman bin Avf’ın arkasından vermeyen veremeyen münafıklar öyle bir konuşmaya başlarlar ki. Ya görüyor musun? O Allah için değil Resulullah memnun olsun diye verdi. Abdurrahman bin Avf bunun karşılığında ne diyor? Ben kalbimi biliyorum ancak onu dinlerim diyor. Neyi söylemek istiyor? Benim amelimde ne için verildiği, niyetimin çağlayanlarını fısıldayan vicdanımda sakladır. Ben buramı biliyorum ya Allah için olduğunu biliyorum ya onların sözünün bile ehemmiyeti yoktur diyor. Ama bunu diyebilmek için önce ne yapıyor? Amel ediyor. Yani amel yapmadan ben niyetimi biliyorum ya deseydi ne derdiniz öyle olur mu derdiniz. Ya öyle olur mu? Hani o civan mertlik, hani o aksiyon, o olmadan insan niyetini nasıl bilebilir? Bu asrın en büyük tuzaklarından birisi değil mi, yapmıyorum ama niyetim temiz. Allah Allah. Yani bizim niyetimiz Resulullah'ın niyetimden daha mı temiz haşa? O yapma ihtiyacı hissetmişken biz bir de yapmıyoruz ve o niyetimiz temiz diye kirli bir cümlenin arkasına sığınıyoruz. Şeytan nerelerden yaklaşıyor görüyorsunuz değil mi?