Fâtiha / الْفَاتِحَةِfatihaBakara / الْبَقَرَةِbakaraÂl-i İmrân / اٰلِ عِمْرٰنَal-i-imranNisâ / النِّسَاءِnisaMâide / الْمَائِدَةِmaideEn’âm / الْاَنْعَامِenamA’râf / الْاَعْرَافِarafEnfâl / الْاَنْفَالِenfalTevbe / التَّوْبَةِtevbeYûnus / يُونُسَyunusHûd / هُودٍhudYûsuf / يُوسُفَyusufRa’d / الرَّعْدِradİbrahim / اِبْرٰه۪يمَibrahimHicr / الْحِجْرِhicrNahl / النَّحْلِnahlİsrâ / الْاِسْرَاۤءِisraKehf / الْكَهْفِkehfMeryem / مَرْيَمَmeryemTâhâ / طٰهٰtahaEnbiyâ / الْاَنْبِيَاءِenbiyaHac / الْحَجِّhacMü’minûn / الْمُؤْمِنُونَmuminunNûr / النُّورِnurFurkân / الْفُرْقَانِfurkanŞuarâ / الشُّعَرَاءِsuaraNeml / النَّمْلِnemlKasas / الْقَصَصِkasasAnkebût / الْعَنْكَبُوتِankebutRûm / الرُّومِrumLokman / لُقْمٰانَlokmanSecde / السَّجْدَةِsecdeAhzâb / الْاَحْزَابِahzabSebe’ / سَبَأٍsebeFâtır / فَاطِرٍfatirYâsîn / يٰسۤyasinSâffât / الصَّاۤفَّاتِsaffatSâd / صۤsadZümer / الزُّمَرِzumerMü’min / الْمُؤْمِنِmuminFussilet / فُصِّلَتْfussiletŞûrâ / الشُّورٰىsuraZuhruf / الزُّخْرُفِzuhrufDuhân / الدُّخَانِduhanCâsiye / الْجَاثِيَةِcasiyeAhkâf / الْاَحْقَافِahkafMuhammed / مُحَمَّدٍmuhammedFetih / الْفَتْحِfetihHucurât / الْحُجُرَاتِhucuratKâf / قۤkafZâriyât / الذَّارِيَاتِzariyatTûr / الطُّورِturNecm / النَّجْمِnecmKamer / الْقَمَرِkamerRahmân / الرَّحْمٰنِrahmanVâkıa / الْوَاقِعَةِvakiaHadîd / الْحَد۪يدِhadidMücâdele / الْمُجَادَلَةِmucadeleHaşr / الْحَشْرِhasrMümtehine / الْمُمْتَحِنَةِmumtehineSaff / الصَّفِّsaffCuma / الْجُمُعَةِcumaMünâfikûn / الْمُنَافِقُونَmunafikunTeğâbun / التَّغَابُنِtegabunTalâk / الطَّلَاقِtalakTahrîm / التَّحْر۪يمِtahrimMülk / الْمُلْكِmulkKalem / الْقَلَمِkalemHâkka / الْحَاقَّةِhakkaMeâric / الْمَعَارِجِmearicNûh / نُوحٍnuhCin / الْجِنِّcinMüzzemmil / الْمُزَّمِّلِmuzemmilMüddessir / الْمُدَّثِّرِmuddessirKıyâmet / الْقِيٰمَةِkiyametİnsan / الْاِنْسَانِinsanMürselât / الْمُرْسَلَاتِmurselatNebe’ / النَّبَأِnebeNâziât / النَّازِعَاتِnaziatAbese / عَبَسَabeseTekvîr / التَّكْو۪يرِtekvirİnfitâr / الْاِنْفِطَارِinfitarMutaffifîn / الْمُطَفِّف۪ينَmutaffifinİnşikâk / الْاِنْشِقَاقِinsikakBürûc / الْبُرُوجِburucTârık / الطَّارِقِtarikA’lâ / الْاَعْلٰىalaGâşiye / الْغَاشِيَةِgasiyeFecr / الْفَجْرِfecrBeled / الْبَلَدِbeledŞems / الشَّمْسِsemsLeyl / الَّيْلِleylDuhâ / الضُّحٰىduhaİnşirâh / الْاِنْشِرَاحِinsirahTîn / التّ۪ينِtinAlak / الْعَلَقِalakKadr / الْقَدْرِkadrBeyyine / الْبَيِّنَةِbeyyineZilzâl / الزِّلْزَالِzilzalÂdiyât / الْعَادِيَاتِadiyetKâria / الْقَارِعَةِkariaTekâsür / التَّكَاثُرِtekasurAsr / الْعَصْرِasrHümeze / الْهُمَزَةِhumezeFil / الْف۪يلِfilKureyş / قُرَيْشٍkureysMâûn / الْمَاعُونِmaunKevser / الْكَوْثَرِkevserKâfirûn / الْكَافِرُونَkafirunNasr / النَّصْرِnasrTebbet / الْمَسَدِtebbetİhlâs / الْاِخْلَاصِihlasFelâk / الْفَلَقِfelakNâs / النَّاسِnas
Ali Bulaçali-bulacDiyanet İşleri Başkanlığıdiyanet-isleri-baskanligiDiyanet Kuran Yoludiyanet-kuran-yoluEdip Yükseledip-yukselElmalılı Hamdi Yazırelmalili-hamdi-yazirYaşar Nuri Öztürkyasar-nuri-ozturkSuat Yıldırımsuat-yildirimSüleyman Ateşsuleyman-atesSaheeh Internationalsaheeh-internationalAli Quli Qaraiali-quli-qaraiAbdullah Yusuf Aliabdullah-yusuf-aliWahiduddin Khanwahiduddin-khanAbul Ala Maududiabul-ala-maududiAbu Rida Muhammad ibn Ahmad ibn Rassoulabu-rida-muhammad-ibn-ahmad-ibn-rassoulAmir Zaidanamir-zaidanA. S. F. Bubenheim and N. Elyasa-s-f-bubenheim-and-n-elyasAdel Theodor Khouryadel-theodor-khouryBesim Korkutbesim-korkutPreklad I. Hrbekpreklad-i-hrbekSalomo Keyzersalomo-keyzerTzvetan Theophanovtzvetan-theophanovMa Jianma-jianHamza Roberto Piccardohamza-roberto-piccardoJapanese UnknownjapaneseKorean UnknownkoreanEinar Bergeinar-bergJózefa Bielawskiegojozefa-bielawskiegoSamir El-Hayeksamir-el-hayekGeorge Grigoregeorge-grigoreAbu Adelabu-adelMinistry of Awqaf, Egyptministry-of-awqaf-egyptIgnaty Yulianovich Krachkovskyignaty-yulianovich-krachkovskyElmir Kulievelmir-kulievRaúl González Bórnezraul-gonzalez-bornezMuhammad Isa Garcíamuhammad-isa-garciaKnut Bernströmknut-bernstromMuhammad Hamidullahmuhammad-hamidullahHasan Efendi Nahihasan-efendi-nahiMuhammad Salehmuhammad-saleh
Yûnus
سُورَةُيُونُسَ
سُورَةُيُونُسَ
A. L. R. Bunlar (bu harfler), hikmet sahibi Kitab'ın mucizeleridir. ﴾ 1 ﴿
Kendilerinden bir adama: "İnsanları uyar ve inananlara Rab'leri katında önemli bir yere sahip olduklarını müjdele," diye vahyetmemiz halka garip mi geliyor? İnkarcılar, "Bu, apaçık bir büyücüdür," dediler. ﴾ 2 ﴿
Gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra tüm otoriteyi kuran Rabbiniz (sahibiniz) ALLAH'tır. Her işi yönetir. İzni olmadan hiç kimse aracılık (şefaat) edemez. Rabbiniz ALLAH budur, O'na kulluk edin. Öğüt almaz mısınız? ﴾ 3 ﴿
Hepinizin dönüşü O'nadır. Bu, ALLAH'ın verdiği gerçek sözdür. O, yaratılışı başlatır ve sonra tekrarlar; böylece inanıp erdemli işler yapanları adaletle ödüllendirir. Kafirlere ise, inkarlarından ötürü sıcak bir içecek ve acı bir azap vardır. ﴾ 4 ﴿
O, güneşi bir ışık kaynağı, ayı da bir ışık yaptı. Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona evreler düzenleyip belirledi. ALLAH bunları ancak bir gerçek için yaratmıştır. Bilen bir topluma ayetleri böyle açıklar. ﴾ 5 ﴿
Gecenin gündüzle yer değiştirmesinde ve ALLAH'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde erdemli bir toplum için deliller ve ibretler vardır. ﴾ 6 ﴿
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatını sevip ona bağlananlar ve ayetlerimizden gafil olanlar... ﴾ 7 ﴿
İşte onların yeri, kazandıklarından ötürü ateştir. ﴾ 8 ﴿
İnanıp erdemli işler yapanlara gelince, Rab'leri inançlarından dolayı onları doğruya iletir. Nimet cennetlerinde ayaklarının altından ırmaklar akar. ﴾ 9 ﴿
Oradaki duaları: "Tanrımız, sen yücesin", oradaki selamlaşmaları: "Selam," ve dualarının sonu da: "Evrenlerin Rabbi ALLAH'a övgüler olsun," dur. ﴾ 10 ﴿
İnsanların iyiliği acele istemeleri gibi, ALLAH da onlara azabı acele verse idi, süreleri bitirilmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde şaşkın durumda bırakırız. ﴾ 11 ﴿
İnsana bir zarar dokundu mu, yanı üzerine yatarken veya ayaktayken veya oturmuşken bizi çağırır. Ona zarar veren şeyi kendisinden giderdik mi, sanki kendisine dokunan o zarardan dolayı bizi hiç çağırmamış gibi davranır. Sınırı aşanlara, yaptıkları işler işte böyle süslü gösterilir. ﴾ 12 ﴿
Sizden önceki nice nesilleri, zulmettikleri zaman yok etmişizdir. Elçileri kendilerine açık delillerle gitmişlerdi, ancak onlar inanmayı reddetmişlerdi. Suçlu toplumları böyle cezalandırırız. ﴾ 13 ﴿
Sonra, ne yapacağınızı görmek için onların yerine sizi yeryüzüne varis kıldık. ﴾ 14 ﴿
Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kuran getir, yahut onu değiştir!," derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben yalnız bana vahyedilene uyarım. Rabbime karşı gelirsem, büyük gününazabından korkarım." ﴾ 15 ﴿
De ki: "ALLAH dilemeseydi onu size okuyamazdım ve sizin de ondan haberiniz olmazdı. Bundan önce bir ömür boyu aranızda yaşadım. Anlamaz mısınız?" ﴾ 16 ﴿
ALLAH'a yalan uydurup iftira eden, veya mucize ve ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Suçlular onmaz. ﴾ 17 ﴿
ALLAH'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremiyenlere tapıyorlar ve "Bunlar, ALLAH yanında bize şefaat edecekler," diyorlar. De ki: "ALLAH'ın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır." ﴾ 18 ﴿
İnsanlar bir tek toplumdu; sonra anlaşmazlığa düştüler. Rabbinin vermiş olduğu bir sözü olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri konuda hemen aralarında hüküm verilecekti. ﴾ 19 ﴿
"O'na Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi," diyorlar. De ki: "Gizemler ALLAH'ın yanındadır; öyleyse bekleyin, ben de sizinle birlikte beklemekteyim." ﴾ 20 ﴿
Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, ayet ve mucizelerimize karşı hemen bir plan düzenlerler. De ki: "Plan yapmada ALLAH daha hızlıdır. Elçilerimiz, düzenlediğiniz tüm planları kaydetmektedir." ﴾ 21 ﴿
Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. (Düşünün ki) Gemidesiniz... Bir meltemle yolcuları alıp götürdüğü zaman gemiden memnundurlar. Aniden şiddetli bir fırtınaya yakalanırlar. Her yönden gelen dalgaların arasında tümüyle kuşatıldıklarını sandıkları an, dini sadece ALLAH'a ait kılarak, "Bizi bundan kurtarırsan şükredenlerden olacağız," diye yalvarırlar. ﴾ 22 ﴿
Onları kurtarınca da yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapmaya başlarlar. Ey insanlar, taşkınlığınız kendinize karşıdır. Dünya hayatının geçici zevkine düşkünsünüz; halbuki dönüşünüz bizedir ve yapmış olduğunuz her şeyi size haber veririz. ﴾ 23 ﴿
Dünya hayatı, tıpkı şu örnek gibidir; gökten indirdiğimiz su insanların ve hayvanların yediği bitkilerin yapısına karışır. Bu durum, yeryüzünün süslenip bezendiği ve halkının da artık doğaya egemen olduklarını sandıkları ana kadar sürer. Nihayet geceleyin veya gündüzün ona emrimiz gelir. Sanki bir önceki gün hiç bir şeye sahip değilmiş gibi onu kökünden biçilmiş bir duruma sokarız. Düşünen bir toplum için ayetleri böyle açıklarız. ﴾ 24 ﴿
ALLAH barış yurduna çağırır ve dilediğini doğru bir yola iletir. ﴾ 25 ﴿
Güzel davrananlara daha fazlası vardır. Yüzlerini ne bir yoksunluk ne de bir aşağılanma duygusu kaplar. Onlar cennet halkıdır. Orada ebedi kalıcıdırlar. ﴾ 26 ﴿
Kötülük ve günah kazananlara ise kötülüğünün aynısıyla karşılık verilir. Yüzlerini bir aşağılanma duygusu kaplar. ALLAH'tan başka bir koruyucuları yoktur. Yüzleri sanki karanlık geceden bir parçayla bürünmüştür. Onlar ateş halkıdır; onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾ 27 ﴿
Onları bir araya topladığımız gün, ortak koşanlara; "Siz ve ortaklarınız haydi yerinize!," diyerek birbirlerinden ayırırız. Ortakları ise: "Siz bize kulluk etmiyordunuz," derler ﴾ 28 ﴿
"Bizimle sizin aranızda ALLAH tanıktır ki, biz sizin kulluk etmenizden habersizdik." ﴾ 29 ﴿
İşte orada her can, geçmişte yapmış olduğunu bulur. Gerçek Mevlaları olan ALLAH'a döndürülürler. Uydurdukları (ortaklar) ise kendilerinden uzaklaşıp kaybolur. ﴾ 30 ﴿
De ki, "Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? İşitme ve görme duyularınızı kim kontrol ediyor? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Tüm işleri kim yönetiyor?" "ALLAH," diyecekler. De ki: "Öyleyse neden erdemli davranmıyorsunuz?" ﴾ 31 ﴿
İşte Gerçek Rabbiniz ALLAH budur. Öyleyse gerçekten (yüz çevirmenizden) sonra sapıklıktan başka ne kalır? Nasıl da (bunları düşünmekten) çevriliyorsunuz? ﴾ 32 ﴿
Yoldan çıkmış olanların inanmıyacağına dair Rabbinin sözü işte böyle gerçekleşir. ﴾ 33 ﴿
De ki, "Ortaklarınızdan hangisi yaratmayı başlatıp tekrarlayabilir?" De ki: "ALLAH yaratmayı başlatır ve onu tekrarlar. Nasıl da çevriliyorsunuz?" ﴾ 34 ﴿
De ki "Ortaklarınızdan hangisi gerçeğe ulaştırabilir?" De ki, "ALLAH gerçeğe ulaştırır. Gerçeğe ulaştıran mı uyulmaya daha yaraşır, yoksa gerçeğe ulaştırılmadıkça gerçeği bulamıyan mı? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?" ﴾ 35 ﴿
Onların çoğu, ancak zanna uyarlar. Zan ise gerçeğin yerini tutamaz. ALLAH onların yaptıklarını Bilendir. ﴾ 36 ﴿
Bu Kuran, ALLAH'tan başkası tarafından düzenlenen bir kitap değildir. Ancak kendisinden öncekileri onaylayan ve kitabın (yasaların) detaylı bir açıklamasıdır. Bunda kuşkunuz olmasın; evrenlerin Rabbindendir. ﴾ 37 ﴿
"Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Doğru sözlüler iseniz, buna benzer bir sure getirin ve ALLAH'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." ﴾ 38 ﴿
Hayır, onlar bilgisini kavramadan ve asıl anlamına ulaşmadan onu yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de böyle yalanladı. Zalimlerin sonuna dikkatle bak. ﴾ 39 ﴿
Onlardan kimi buna inanır, kimi de inanmaz. Rabbin bozgunculuk yapanları daha iyi bilir. ﴾ 40 ﴿
Seni yalanlarlarsa de ki: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız ise size! Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim." ﴾ 41 ﴿
Onlardan seni dinleyenler de var; akıllarını kullanmayan sağırlara sen mi işittireceksin? ﴾ 42 ﴿
Onlardan sana bakanlar da var; görüşü olmayan körleri sen mi doğruya ileteceksin? ﴾ 43 ﴿
ALLAH insanlara hiç zulmetmez; ancak insanlar kendi kendilerine zulmederler. ﴾ 44 ﴿
Onları topladığımız gün, sanki gündüzden bir saat kadar (dünyada) kalmışlar gibi birbirlerini tanırlar. ALLAH ile karşılaşmayı yalanlayanlar kaybedenlerdir. Doğruyu da bulmamışlardır. ﴾ 45 ﴿
Onlara söz verdiklerimizin bir kısmını sana göstersek de veya canını alsak da, onların son dönüş yeri bizedir. Sonra ALLAH onların yaptıkları her şeye de tanıktır. ﴾ 46 ﴿
Her bir toplum için bir elçi vardır. Elçileri geldiği zaman adaletle yargılanırlar ve hiç zulmedilmezler. ﴾ 47 ﴿
"Bu söz ne zaman gerçekleşecek," diyorlar. ﴾ 48 ﴿
De ki: "ALLAH'ın dilemesi dışında, ben kendime dahi ne bir zarar ne de bir yarar verme gücüne sahip değilim. Her toplumun bir süresi vardır. Süreleri bitince ne bir saat geciktirilir ne de öne alınırlar. ﴾ 49 ﴿
De ki: "O'nun azabı ister gece veya gündüz gelsin, ama neden suçlular o konuda acele içindedirler?" ﴾ 50 ﴿
"Gerçekleştikten sonra mı ona inanacaksınız? Öyleyse neden onu şimdi çabuk isteyip duruyorsunuz?" ﴾ 51 ﴿
Sonra zulmedenlere: "Ebedi azabı tadın," denir, "Kazandığınızdan başka bir karşılık mı bekliyordunuz?" ﴾ 52 ﴿
"Bu sahiden doğru mudur," diye senden haber bekliyorlar. De ki: "Elbette, Rabbime andolsun o gerçektir ve siz onu engelleyemezsiniz!" ﴾ 53 ﴿
Zulmetmiş bir can yeryüzündeki her şeye sahip olsa, onu fidye olarak vermek isteyecektir. Azabı gördüklerinde derin pişmanlık duyacaklar. Adaletle yargılanacaklar ve onlara zulmedilmeyecektir. ﴾ 54 ﴿
Göklerde ve yerde olanlar elbette ALLAH'ındır. ALLAH'ın sözü tamamıyla gerçektir; fakat onların çoğu bilmez. ﴾ 55 ﴿
O diriltir ve öldürür. O'na döndürüleceksiniz. ﴾ 56 ﴿
Ey halk, Rabbinizden size bir öğüt, gönülleri sıkan her şeye karşı bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. ﴾ 57 ﴿
De ki, "Sadece, ALLAH'ın lütfu ve rahmetiyle sevinsinler. Bu, topladıkları herşeyden daha hayırlıdr." ﴾ 58 ﴿
De ki, "ALLAH'ın size indirdiği rızıkların bir kısmını helal, bir kısmını da haram ettiğinizi görmez misiniz?" De ki, "ALLAH mı size izin verdi, yoksa ALLAH'a iftira mı ediyorsunuz?" ﴾ 59 ﴿
ALLAH adına yalan uyduranlar diriliş gününü düşünmezler mi? ALLAH insanlara karşı bol lütuf sahibidir; ancak onların çoğu şükretmez. ﴾ 60 ﴿
Ne durumda bulunursanız bulunun, Kuran'dan ne okursanız okuyun, hangi işi yaparsanız yapın, siz onlarla uğraşırken biz mutlaka size tanık oluruz. Göklerde ve yerde bulunan bir atom ağırlığı bile Rabbinin kontrolünün dışına çıkamaz. Atomdan da küçük olsun büyük olsun, her şey apaçık bir kitapta kayıtlıdır. ﴾ 61 ﴿
ALLAH'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de üzülürler. ﴾ 62 ﴿
Onlar ki, inandılar ve erdemli davrandılar. ﴾ 63 ﴿
Dünya hayatında da ahirette de mutluluk onlarındır. ALLAH'ın kelimeleri (verdiği söz) değişmez. İşte bu, en büyük zaferdir. ﴾ 64 ﴿
Sözleri seni üzmesin. Üstünlük tümüyle ALLAH'a aittir. O İşitendir, Bilendir. ﴾ 65 ﴿
Göklerde ve yerde ne varsa ALLAH'ındır. ALLAH'tan başkalarına yalvaranlar aslında koştukları ortakları izlememektedirler. Onlar sadece tahmin yürütüyorlar ve sadece saçmalıyorlar. ﴾ 66 ﴿
O ki geceyi sizin dinlenmeniz için elverişli, gündüzü de aydınlık kıldı. Dinleyen bir topluluk için bunda deliller vardır. ﴾ 67 ﴿
"ALLAH çocuk edindi!," dediler. O bundan çok yücedir. O, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Sizin bu konuda hiç bir kanıtınız yoktur. ALLAH hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? ﴾ 68 ﴿
De ki: "ALLAH hakkında yalan uyduranlar başarıya ulaşamazlar." ﴾ 69 ﴿
Dünyada paylarını alırlar, sonra dönüşleri bizedir. Sonra da inkarlarından ötürü onlara şiddetli azabı tattırırız. ﴾ 70 ﴿
Onlara Nuh'un tarihini anlat. Halkına şunları demişti: "Ey halkım, durumum ve ALLAH'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldiyse, ben ALLAH'a güveniyorum. Ortaklarınız ve liderlerinizle birlikte toplanın, pişman olmayacağınız son kararınızı alın ve bekletmeden bana karşı uygulayın." ﴾ 71 ﴿
"Yüz çevirirseniz, halbuki ben sizden her hangi bir ücret istememiştim. Benim ücretim ancak ALLAH'ın üzerinedir. Müslümanlardan olmakla emredildim." ﴾ 72 ﴿
Onu yalanladılar. Bunun üzerine onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Onları (yeryüzünün) yöneticileri yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Uyarılanların akıbetine dikkat et. ﴾ 73 ﴿
Sonra onun ardından, elçiler gönderdik, halklarına apaçık deliller getirdiler. Geçmişte yalanlamış bulunduklarına inanacak değillerdi. Azgınların kalplerini böyle damgalarız. ﴾ 74 ﴿
Sonra onların ardından Musa ve Harun'u Firavun'a ve konseyine mucizelerimizle gönderdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular. ﴾ 75 ﴿
Tarafımızdan kendilerine gerçek gelince, "Bu apaçık bir büyüdür," dediler. ﴾ 76 ﴿
Musa, "Size gelen gerçeği böyle mi nitelendiriyorsunuz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler başarıya ulaşamaz." ﴾ 77 ﴿
Dediler: "Sen, yeryüzünde büyüklük ikinize kalsın diye, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çevirmek için mi bize geldin? Biz size asla inanmayız." ﴾ 78 ﴿
Firavun, "Tüm uzman büyücüleri bana getirin!," dedi. ﴾ 79 ﴿
Büyücüler gelince, Musa onlara, "Ne atacaksanız atın!," dedi. ﴾ 80 ﴿
Onlar atınca, Musa: "Sizin bu getirdiğiniz bir büyüdür. ALLAH elbette onu boşa çıkaracaktır. ALLAH bozguncuların işlerini düzeltmez," dedi. ﴾ 81 ﴿
ALLAH sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Suçlular hoşlanmasa da... ﴾ 82 ﴿
Firavun ve erkanının işkence ve baskısından korktukları için Musa'ya, halkından ancak bir kaç kişi inandı. Firavun, yeryüzünde haddi çok aşan bir tiran idi. ﴾ 83 ﴿
Musa: "Ey halkım, eğer gerçekten ALLAH'a inanmış ve O'na teslim olmuş iseniz O'na güvenin." ﴾ 84 ﴿
Dediler ki: "ALLAH'a güvendik. Rabbimiz, bizi zalim halkın baskısına maruz bırakma." ﴾ 85 ﴿
"Rahmetinle bizi inkarcı halktan kurtar." ﴾ 86 ﴿
Musa'ya ve kardeşine: "Halkınız için Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi tapınak yapın ve namazı gözetin. İnananları müjdeleyin," diye vahyettik. ﴾ 87 ﴿
Musa dedi ki: "Rabbimiz, sen Firavun ve konseyine dünya hayatında lüks ve mal verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz, onların mallarını silip süpür ve acı azabı görünceye kadar inanmasınlar diye kalplerini katılaştır." ﴾ 88 ﴿
Dedi ki: "İkinizin duası kabul edilmiştir. Doğru olun ve bilmeyenlerin yolunu izlemeyin." ﴾ 89 ﴿
İsrail oğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu ise küstahça ve düşmanca arkalarına düştü. Boğulmak üzereyken, "İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, ben müslümanım," dedi. ﴾ 90 ﴿
"Çok geç! Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculardan olmuştun." ﴾ 91 ﴿
"Senden sonraki kuşaklara ibret olman için bugün senin cesedini koruyacağız. Ne var ki insanların çoğunluğu işaretlerimizden habersizdirler." ﴾ 92 ﴿
İsrail oğullarına onurlu bir yer bağışladık ve onlara güzel rızıklar verdik. Fakat, kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düştüler. Rabbin, diriliş günü, ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verecektir ﴾ 93 ﴿
Sana indirdiğimiz hakkında bir kuşkun varsa, kitabı (senden) önce okumuş olanlara sor. Sana Rabbinden gerçek gelmiş bulunuyor. Şüphecilerden olma. ﴾ 94 ﴿
Sakın, ALLAH'ın ayetlerini yalanlayanlardan olma. Yoksa kaybedenlerden olursun. ﴾ 95 ﴿
Rabbinin kararıyla mahkum edilenler inanmazlar. ﴾ 96 ﴿
Onlara her çeşit mucize gelse bile, acı azabı görünceye kadar (inanmazlar). ﴾ 97 ﴿
Hangi toplum inanırsa, inancı ona yarar sağlar. Örneğin; Yunus'un halkı: İnandıkları zaman, bu dünya hayatındaki aşağılayıcı azabı kendilerinden kaldırdık. Bir süreye kadar onları nimetlerle yaşattık. ﴾ 98 ﴿
Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi inanırdı. Öyleyse, sen mi halkı inanmaları için zorlayacaksın? ﴾ 99 ﴿
Hiç bir kişi ALLAH'ın izni olmadan inanamaz ve O, akıllarını kullanmayanları rezilliğe mahkum eder. ﴾ 100 ﴿
De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bir bakın! İnanmıyan bir topluma deliller ve uyarılar kâr etmez." ﴾ 101 ﴿
Kendilerinden öncekilerin yaşadığı günlerin bir benzerini mi bekliyorlar? De ki, "Bekleyin, ben de sizinle birlikte beklemekteyim." ﴾ 102 ﴿
Sonunda elçilerimizi ve inananları kurtarırız. Evet, inananları kurtarmak bizim değişmez bir yasamızdır. ﴾ 103 ﴿
De ki "Ey halk, dinimden bir kuşku duyuyorsanız, bilesiniz ki, sizin ALLAH'tan başka taptığınız kimselere tapmam. Ben ancak, sizin canınızı alan ALLAH'a taparım. İnananlardan olmakla emrolundum." ﴾ 104 ﴿
Ve: "Tektanrıcı olarak dine yönel; ortak koşanlardan olma." ﴾ 105 ﴿
"ALLAH'ı bırakıp, sana yarar ve zarar veremiyenleri çağırma. Böyle yaparsan o zaman zalimlerden olursun." ﴾ 106 ﴿
ALLAH sana bir zarar dokundurursa onu, O'ndan başka ortadan kaldıracak yoktur. Senin için bir iyilik dilerse, O'nun lütfunu da geri çevirecek yoktur. Kullarından dilediğine bunu verir. O, Bağışlayandır, Rahimdir. ﴾ 107 ﴿
De ki, "Ey halk, Rabbinizden size gerçek gelmiş bulunuyor. Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur, kim de saparsa kendi zararına sapar. Ben, sizden sorumlu değilim." ﴾ 108 ﴿
Sana vahyedileni izle; ALLAH hüküm verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir. ﴾ 109 ﴿
Kendilerinden bir adama: "İnsanları uyar ve inananlara Rab'leri katında önemli bir yere sahip olduklarını müjdele," diye vahyetmemiz halka garip mi geliyor? İnkarcılar, "Bu, apaçık bir büyücüdür," dediler. ﴾ 2 ﴿
Gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra tüm otoriteyi kuran Rabbiniz (sahibiniz) ALLAH'tır. Her işi yönetir. İzni olmadan hiç kimse aracılık (şefaat) edemez. Rabbiniz ALLAH budur, O'na kulluk edin. Öğüt almaz mısınız? ﴾ 3 ﴿
Hepinizin dönüşü O'nadır. Bu, ALLAH'ın verdiği gerçek sözdür. O, yaratılışı başlatır ve sonra tekrarlar; böylece inanıp erdemli işler yapanları adaletle ödüllendirir. Kafirlere ise, inkarlarından ötürü sıcak bir içecek ve acı bir azap vardır. ﴾ 4 ﴿
O, güneşi bir ışık kaynağı, ayı da bir ışık yaptı. Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona evreler düzenleyip belirledi. ALLAH bunları ancak bir gerçek için yaratmıştır. Bilen bir topluma ayetleri böyle açıklar. ﴾ 5 ﴿
Gecenin gündüzle yer değiştirmesinde ve ALLAH'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde erdemli bir toplum için deliller ve ibretler vardır. ﴾ 6 ﴿
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatını sevip ona bağlananlar ve ayetlerimizden gafil olanlar... ﴾ 7 ﴿
İşte onların yeri, kazandıklarından ötürü ateştir. ﴾ 8 ﴿
İnanıp erdemli işler yapanlara gelince, Rab'leri inançlarından dolayı onları doğruya iletir. Nimet cennetlerinde ayaklarının altından ırmaklar akar. ﴾ 9 ﴿
Oradaki duaları: "Tanrımız, sen yücesin", oradaki selamlaşmaları: "Selam," ve dualarının sonu da: "Evrenlerin Rabbi ALLAH'a övgüler olsun," dur. ﴾ 10 ﴿
İnsanların iyiliği acele istemeleri gibi, ALLAH da onlara azabı acele verse idi, süreleri bitirilmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde şaşkın durumda bırakırız. ﴾ 11 ﴿
İnsana bir zarar dokundu mu, yanı üzerine yatarken veya ayaktayken veya oturmuşken bizi çağırır. Ona zarar veren şeyi kendisinden giderdik mi, sanki kendisine dokunan o zarardan dolayı bizi hiç çağırmamış gibi davranır. Sınırı aşanlara, yaptıkları işler işte böyle süslü gösterilir. ﴾ 12 ﴿
Sizden önceki nice nesilleri, zulmettikleri zaman yok etmişizdir. Elçileri kendilerine açık delillerle gitmişlerdi, ancak onlar inanmayı reddetmişlerdi. Suçlu toplumları böyle cezalandırırız. ﴾ 13 ﴿
Sonra, ne yapacağınızı görmek için onların yerine sizi yeryüzüne varis kıldık. ﴾ 14 ﴿
Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kuran getir, yahut onu değiştir!," derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben yalnız bana vahyedilene uyarım. Rabbime karşı gelirsem, büyük gününazabından korkarım." ﴾ 15 ﴿
De ki: "ALLAH dilemeseydi onu size okuyamazdım ve sizin de ondan haberiniz olmazdı. Bundan önce bir ömür boyu aranızda yaşadım. Anlamaz mısınız?" ﴾ 16 ﴿
ALLAH'a yalan uydurup iftira eden, veya mucize ve ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Suçlular onmaz. ﴾ 17 ﴿
ALLAH'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremiyenlere tapıyorlar ve "Bunlar, ALLAH yanında bize şefaat edecekler," diyorlar. De ki: "ALLAH'ın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır." ﴾ 18 ﴿
İnsanlar bir tek toplumdu; sonra anlaşmazlığa düştüler. Rabbinin vermiş olduğu bir sözü olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri konuda hemen aralarında hüküm verilecekti. ﴾ 19 ﴿
"O'na Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi," diyorlar. De ki: "Gizemler ALLAH'ın yanındadır; öyleyse bekleyin, ben de sizinle birlikte beklemekteyim." ﴾ 20 ﴿
Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, ayet ve mucizelerimize karşı hemen bir plan düzenlerler. De ki: "Plan yapmada ALLAH daha hızlıdır. Elçilerimiz, düzenlediğiniz tüm planları kaydetmektedir." ﴾ 21 ﴿
Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. (Düşünün ki) Gemidesiniz... Bir meltemle yolcuları alıp götürdüğü zaman gemiden memnundurlar. Aniden şiddetli bir fırtınaya yakalanırlar. Her yönden gelen dalgaların arasında tümüyle kuşatıldıklarını sandıkları an, dini sadece ALLAH'a ait kılarak, "Bizi bundan kurtarırsan şükredenlerden olacağız," diye yalvarırlar. ﴾ 22 ﴿
Onları kurtarınca da yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapmaya başlarlar. Ey insanlar, taşkınlığınız kendinize karşıdır. Dünya hayatının geçici zevkine düşkünsünüz; halbuki dönüşünüz bizedir ve yapmış olduğunuz her şeyi size haber veririz. ﴾ 23 ﴿
Dünya hayatı, tıpkı şu örnek gibidir; gökten indirdiğimiz su insanların ve hayvanların yediği bitkilerin yapısına karışır. Bu durum, yeryüzünün süslenip bezendiği ve halkının da artık doğaya egemen olduklarını sandıkları ana kadar sürer. Nihayet geceleyin veya gündüzün ona emrimiz gelir. Sanki bir önceki gün hiç bir şeye sahip değilmiş gibi onu kökünden biçilmiş bir duruma sokarız. Düşünen bir toplum için ayetleri böyle açıklarız. ﴾ 24 ﴿
ALLAH barış yurduna çağırır ve dilediğini doğru bir yola iletir. ﴾ 25 ﴿
Güzel davrananlara daha fazlası vardır. Yüzlerini ne bir yoksunluk ne de bir aşağılanma duygusu kaplar. Onlar cennet halkıdır. Orada ebedi kalıcıdırlar. ﴾ 26 ﴿
Kötülük ve günah kazananlara ise kötülüğünün aynısıyla karşılık verilir. Yüzlerini bir aşağılanma duygusu kaplar. ALLAH'tan başka bir koruyucuları yoktur. Yüzleri sanki karanlık geceden bir parçayla bürünmüştür. Onlar ateş halkıdır; onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾ 27 ﴿
Onları bir araya topladığımız gün, ortak koşanlara; "Siz ve ortaklarınız haydi yerinize!," diyerek birbirlerinden ayırırız. Ortakları ise: "Siz bize kulluk etmiyordunuz," derler ﴾ 28 ﴿
"Bizimle sizin aranızda ALLAH tanıktır ki, biz sizin kulluk etmenizden habersizdik." ﴾ 29 ﴿
İşte orada her can, geçmişte yapmış olduğunu bulur. Gerçek Mevlaları olan ALLAH'a döndürülürler. Uydurdukları (ortaklar) ise kendilerinden uzaklaşıp kaybolur. ﴾ 30 ﴿
De ki, "Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? İşitme ve görme duyularınızı kim kontrol ediyor? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Tüm işleri kim yönetiyor?" "ALLAH," diyecekler. De ki: "Öyleyse neden erdemli davranmıyorsunuz?" ﴾ 31 ﴿
İşte Gerçek Rabbiniz ALLAH budur. Öyleyse gerçekten (yüz çevirmenizden) sonra sapıklıktan başka ne kalır? Nasıl da (bunları düşünmekten) çevriliyorsunuz? ﴾ 32 ﴿
Yoldan çıkmış olanların inanmıyacağına dair Rabbinin sözü işte böyle gerçekleşir. ﴾ 33 ﴿
De ki, "Ortaklarınızdan hangisi yaratmayı başlatıp tekrarlayabilir?" De ki: "ALLAH yaratmayı başlatır ve onu tekrarlar. Nasıl da çevriliyorsunuz?" ﴾ 34 ﴿
De ki "Ortaklarınızdan hangisi gerçeğe ulaştırabilir?" De ki, "ALLAH gerçeğe ulaştırır. Gerçeğe ulaştıran mı uyulmaya daha yaraşır, yoksa gerçeğe ulaştırılmadıkça gerçeği bulamıyan mı? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?" ﴾ 35 ﴿
Onların çoğu, ancak zanna uyarlar. Zan ise gerçeğin yerini tutamaz. ALLAH onların yaptıklarını Bilendir. ﴾ 36 ﴿
Bu Kuran, ALLAH'tan başkası tarafından düzenlenen bir kitap değildir. Ancak kendisinden öncekileri onaylayan ve kitabın (yasaların) detaylı bir açıklamasıdır. Bunda kuşkunuz olmasın; evrenlerin Rabbindendir. ﴾ 37 ﴿
"Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Doğru sözlüler iseniz, buna benzer bir sure getirin ve ALLAH'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." ﴾ 38 ﴿
Hayır, onlar bilgisini kavramadan ve asıl anlamına ulaşmadan onu yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de böyle yalanladı. Zalimlerin sonuna dikkatle bak. ﴾ 39 ﴿
Onlardan kimi buna inanır, kimi de inanmaz. Rabbin bozgunculuk yapanları daha iyi bilir. ﴾ 40 ﴿
Seni yalanlarlarsa de ki: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız ise size! Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim." ﴾ 41 ﴿
Onlardan seni dinleyenler de var; akıllarını kullanmayan sağırlara sen mi işittireceksin? ﴾ 42 ﴿
Onlardan sana bakanlar da var; görüşü olmayan körleri sen mi doğruya ileteceksin? ﴾ 43 ﴿
ALLAH insanlara hiç zulmetmez; ancak insanlar kendi kendilerine zulmederler. ﴾ 44 ﴿
Onları topladığımız gün, sanki gündüzden bir saat kadar (dünyada) kalmışlar gibi birbirlerini tanırlar. ALLAH ile karşılaşmayı yalanlayanlar kaybedenlerdir. Doğruyu da bulmamışlardır. ﴾ 45 ﴿
Onlara söz verdiklerimizin bir kısmını sana göstersek de veya canını alsak da, onların son dönüş yeri bizedir. Sonra ALLAH onların yaptıkları her şeye de tanıktır. ﴾ 46 ﴿
Her bir toplum için bir elçi vardır. Elçileri geldiği zaman adaletle yargılanırlar ve hiç zulmedilmezler. ﴾ 47 ﴿
"Bu söz ne zaman gerçekleşecek," diyorlar. ﴾ 48 ﴿
De ki: "ALLAH'ın dilemesi dışında, ben kendime dahi ne bir zarar ne de bir yarar verme gücüne sahip değilim. Her toplumun bir süresi vardır. Süreleri bitince ne bir saat geciktirilir ne de öne alınırlar. ﴾ 49 ﴿
De ki: "O'nun azabı ister gece veya gündüz gelsin, ama neden suçlular o konuda acele içindedirler?" ﴾ 50 ﴿
"Gerçekleştikten sonra mı ona inanacaksınız? Öyleyse neden onu şimdi çabuk isteyip duruyorsunuz?" ﴾ 51 ﴿
Sonra zulmedenlere: "Ebedi azabı tadın," denir, "Kazandığınızdan başka bir karşılık mı bekliyordunuz?" ﴾ 52 ﴿
"Bu sahiden doğru mudur," diye senden haber bekliyorlar. De ki: "Elbette, Rabbime andolsun o gerçektir ve siz onu engelleyemezsiniz!" ﴾ 53 ﴿
Zulmetmiş bir can yeryüzündeki her şeye sahip olsa, onu fidye olarak vermek isteyecektir. Azabı gördüklerinde derin pişmanlık duyacaklar. Adaletle yargılanacaklar ve onlara zulmedilmeyecektir. ﴾ 54 ﴿
Göklerde ve yerde olanlar elbette ALLAH'ındır. ALLAH'ın sözü tamamıyla gerçektir; fakat onların çoğu bilmez. ﴾ 55 ﴿
O diriltir ve öldürür. O'na döndürüleceksiniz. ﴾ 56 ﴿
Ey halk, Rabbinizden size bir öğüt, gönülleri sıkan her şeye karşı bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. ﴾ 57 ﴿
De ki, "Sadece, ALLAH'ın lütfu ve rahmetiyle sevinsinler. Bu, topladıkları herşeyden daha hayırlıdr." ﴾ 58 ﴿
De ki, "ALLAH'ın size indirdiği rızıkların bir kısmını helal, bir kısmını da haram ettiğinizi görmez misiniz?" De ki, "ALLAH mı size izin verdi, yoksa ALLAH'a iftira mı ediyorsunuz?" ﴾ 59 ﴿
ALLAH adına yalan uyduranlar diriliş gününü düşünmezler mi? ALLAH insanlara karşı bol lütuf sahibidir; ancak onların çoğu şükretmez. ﴾ 60 ﴿
Ne durumda bulunursanız bulunun, Kuran'dan ne okursanız okuyun, hangi işi yaparsanız yapın, siz onlarla uğraşırken biz mutlaka size tanık oluruz. Göklerde ve yerde bulunan bir atom ağırlığı bile Rabbinin kontrolünün dışına çıkamaz. Atomdan da küçük olsun büyük olsun, her şey apaçık bir kitapta kayıtlıdır. ﴾ 61 ﴿
ALLAH'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de üzülürler. ﴾ 62 ﴿
Onlar ki, inandılar ve erdemli davrandılar. ﴾ 63 ﴿
Dünya hayatında da ahirette de mutluluk onlarındır. ALLAH'ın kelimeleri (verdiği söz) değişmez. İşte bu, en büyük zaferdir. ﴾ 64 ﴿
Sözleri seni üzmesin. Üstünlük tümüyle ALLAH'a aittir. O İşitendir, Bilendir. ﴾ 65 ﴿
Göklerde ve yerde ne varsa ALLAH'ındır. ALLAH'tan başkalarına yalvaranlar aslında koştukları ortakları izlememektedirler. Onlar sadece tahmin yürütüyorlar ve sadece saçmalıyorlar. ﴾ 66 ﴿
O ki geceyi sizin dinlenmeniz için elverişli, gündüzü de aydınlık kıldı. Dinleyen bir topluluk için bunda deliller vardır. ﴾ 67 ﴿
"ALLAH çocuk edindi!," dediler. O bundan çok yücedir. O, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Sizin bu konuda hiç bir kanıtınız yoktur. ALLAH hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? ﴾ 68 ﴿
De ki: "ALLAH hakkında yalan uyduranlar başarıya ulaşamazlar." ﴾ 69 ﴿
Dünyada paylarını alırlar, sonra dönüşleri bizedir. Sonra da inkarlarından ötürü onlara şiddetli azabı tattırırız. ﴾ 70 ﴿
Onlara Nuh'un tarihini anlat. Halkına şunları demişti: "Ey halkım, durumum ve ALLAH'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldiyse, ben ALLAH'a güveniyorum. Ortaklarınız ve liderlerinizle birlikte toplanın, pişman olmayacağınız son kararınızı alın ve bekletmeden bana karşı uygulayın." ﴾ 71 ﴿
"Yüz çevirirseniz, halbuki ben sizden her hangi bir ücret istememiştim. Benim ücretim ancak ALLAH'ın üzerinedir. Müslümanlardan olmakla emredildim." ﴾ 72 ﴿
Onu yalanladılar. Bunun üzerine onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Onları (yeryüzünün) yöneticileri yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Uyarılanların akıbetine dikkat et. ﴾ 73 ﴿
Sonra onun ardından, elçiler gönderdik, halklarına apaçık deliller getirdiler. Geçmişte yalanlamış bulunduklarına inanacak değillerdi. Azgınların kalplerini böyle damgalarız. ﴾ 74 ﴿
Sonra onların ardından Musa ve Harun'u Firavun'a ve konseyine mucizelerimizle gönderdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular. ﴾ 75 ﴿
Tarafımızdan kendilerine gerçek gelince, "Bu apaçık bir büyüdür," dediler. ﴾ 76 ﴿
Musa, "Size gelen gerçeği böyle mi nitelendiriyorsunuz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler başarıya ulaşamaz." ﴾ 77 ﴿
Dediler: "Sen, yeryüzünde büyüklük ikinize kalsın diye, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çevirmek için mi bize geldin? Biz size asla inanmayız." ﴾ 78 ﴿
Firavun, "Tüm uzman büyücüleri bana getirin!," dedi. ﴾ 79 ﴿
Büyücüler gelince, Musa onlara, "Ne atacaksanız atın!," dedi. ﴾ 80 ﴿
Onlar atınca, Musa: "Sizin bu getirdiğiniz bir büyüdür. ALLAH elbette onu boşa çıkaracaktır. ALLAH bozguncuların işlerini düzeltmez," dedi. ﴾ 81 ﴿
ALLAH sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Suçlular hoşlanmasa da... ﴾ 82 ﴿
Firavun ve erkanının işkence ve baskısından korktukları için Musa'ya, halkından ancak bir kaç kişi inandı. Firavun, yeryüzünde haddi çok aşan bir tiran idi. ﴾ 83 ﴿
Musa: "Ey halkım, eğer gerçekten ALLAH'a inanmış ve O'na teslim olmuş iseniz O'na güvenin." ﴾ 84 ﴿
Dediler ki: "ALLAH'a güvendik. Rabbimiz, bizi zalim halkın baskısına maruz bırakma." ﴾ 85 ﴿
"Rahmetinle bizi inkarcı halktan kurtar." ﴾ 86 ﴿
Musa'ya ve kardeşine: "Halkınız için Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi tapınak yapın ve namazı gözetin. İnananları müjdeleyin," diye vahyettik. ﴾ 87 ﴿
Musa dedi ki: "Rabbimiz, sen Firavun ve konseyine dünya hayatında lüks ve mal verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz, onların mallarını silip süpür ve acı azabı görünceye kadar inanmasınlar diye kalplerini katılaştır." ﴾ 88 ﴿
Dedi ki: "İkinizin duası kabul edilmiştir. Doğru olun ve bilmeyenlerin yolunu izlemeyin." ﴾ 89 ﴿
İsrail oğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu ise küstahça ve düşmanca arkalarına düştü. Boğulmak üzereyken, "İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, ben müslümanım," dedi. ﴾ 90 ﴿
"Çok geç! Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculardan olmuştun." ﴾ 91 ﴿
"Senden sonraki kuşaklara ibret olman için bugün senin cesedini koruyacağız. Ne var ki insanların çoğunluğu işaretlerimizden habersizdirler." ﴾ 92 ﴿
İsrail oğullarına onurlu bir yer bağışladık ve onlara güzel rızıklar verdik. Fakat, kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düştüler. Rabbin, diriliş günü, ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verecektir ﴾ 93 ﴿
Sana indirdiğimiz hakkında bir kuşkun varsa, kitabı (senden) önce okumuş olanlara sor. Sana Rabbinden gerçek gelmiş bulunuyor. Şüphecilerden olma. ﴾ 94 ﴿
Sakın, ALLAH'ın ayetlerini yalanlayanlardan olma. Yoksa kaybedenlerden olursun. ﴾ 95 ﴿
Rabbinin kararıyla mahkum edilenler inanmazlar. ﴾ 96 ﴿
Onlara her çeşit mucize gelse bile, acı azabı görünceye kadar (inanmazlar). ﴾ 97 ﴿
Hangi toplum inanırsa, inancı ona yarar sağlar. Örneğin; Yunus'un halkı: İnandıkları zaman, bu dünya hayatındaki aşağılayıcı azabı kendilerinden kaldırdık. Bir süreye kadar onları nimetlerle yaşattık. ﴾ 98 ﴿
Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi inanırdı. Öyleyse, sen mi halkı inanmaları için zorlayacaksın? ﴾ 99 ﴿
Hiç bir kişi ALLAH'ın izni olmadan inanamaz ve O, akıllarını kullanmayanları rezilliğe mahkum eder. ﴾ 100 ﴿
De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bir bakın! İnanmıyan bir topluma deliller ve uyarılar kâr etmez." ﴾ 101 ﴿
Kendilerinden öncekilerin yaşadığı günlerin bir benzerini mi bekliyorlar? De ki, "Bekleyin, ben de sizinle birlikte beklemekteyim." ﴾ 102 ﴿
Sonunda elçilerimizi ve inananları kurtarırız. Evet, inananları kurtarmak bizim değişmez bir yasamızdır. ﴾ 103 ﴿
De ki "Ey halk, dinimden bir kuşku duyuyorsanız, bilesiniz ki, sizin ALLAH'tan başka taptığınız kimselere tapmam. Ben ancak, sizin canınızı alan ALLAH'a taparım. İnananlardan olmakla emrolundum." ﴾ 104 ﴿
Ve: "Tektanrıcı olarak dine yönel; ortak koşanlardan olma." ﴾ 105 ﴿
"ALLAH'ı bırakıp, sana yarar ve zarar veremiyenleri çağırma. Böyle yaparsan o zaman zalimlerden olursun." ﴾ 106 ﴿
ALLAH sana bir zarar dokundurursa onu, O'ndan başka ortadan kaldıracak yoktur. Senin için bir iyilik dilerse, O'nun lütfunu da geri çevirecek yoktur. Kullarından dilediğine bunu verir. O, Bağışlayandır, Rahimdir. ﴾ 107 ﴿
De ki, "Ey halk, Rabbinizden size gerçek gelmiş bulunuyor. Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur, kim de saparsa kendi zararına sapar. Ben, sizden sorumlu değilim." ﴾ 108 ﴿
Sana vahyedileni izle; ALLAH hüküm verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir. ﴾ 109 ﴿