Fâtiha / الْفَاتِحَةِfatihaBakara / الْبَقَرَةِbakaraÂl-i İmrân / اٰلِ عِمْرٰنَal-i-imranNisâ / النِّسَاءِnisaMâide / الْمَائِدَةِmaideEn’âm / الْاَنْعَامِenamA’râf / الْاَعْرَافِarafEnfâl / الْاَنْفَالِenfalTevbe / التَّوْبَةِtevbeYûnus / يُونُسَyunusHûd / هُودٍhudYûsuf / يُوسُفَyusufRa’d / الرَّعْدِradİbrahim / اِبْرٰه۪يمَibrahimHicr / الْحِجْرِhicrNahl / النَّحْلِnahlİsrâ / الْاِسْرَاۤءِisraKehf / الْكَهْفِkehfMeryem / مَرْيَمَmeryemTâhâ / طٰهٰtahaEnbiyâ / الْاَنْبِيَاءِenbiyaHac / الْحَجِّhacMü’minûn / الْمُؤْمِنُونَmuminunNûr / النُّورِnurFurkân / الْفُرْقَانِfurkanŞuarâ / الشُّعَرَاءِsuaraNeml / النَّمْلِnemlKasas / الْقَصَصِkasasAnkebût / الْعَنْكَبُوتِankebutRûm / الرُّومِrumLokman / لُقْمٰانَlokmanSecde / السَّجْدَةِsecdeAhzâb / الْاَحْزَابِahzabSebe’ / سَبَأٍsebeFâtır / فَاطِرٍfatirYâsîn / يٰسۤyasinSâffât / الصَّاۤفَّاتِsaffatSâd / صۤsadZümer / الزُّمَرِzumerMü’min / الْمُؤْمِنِmuminFussilet / فُصِّلَتْfussiletŞûrâ / الشُّورٰىsuraZuhruf / الزُّخْرُفِzuhrufDuhân / الدُّخَانِduhanCâsiye / الْجَاثِيَةِcasiyeAhkâf / الْاَحْقَافِahkafMuhammed / مُحَمَّدٍmuhammedFetih / الْفَتْحِfetihHucurât / الْحُجُرَاتِhucuratKâf / قۤkafZâriyât / الذَّارِيَاتِzariyatTûr / الطُّورِturNecm / النَّجْمِnecmKamer / الْقَمَرِkamerRahmân / الرَّحْمٰنِrahmanVâkıa / الْوَاقِعَةِvakiaHadîd / الْحَد۪يدِhadidMücâdele / الْمُجَادَلَةِmucadeleHaşr / الْحَشْرِhasrMümtehine / الْمُمْتَحِنَةِmumtehineSaff / الصَّفِّsaffCuma / الْجُمُعَةِcumaMünâfikûn / الْمُنَافِقُونَmunafikunTeğâbun / التَّغَابُنِtegabunTalâk / الطَّلَاقِtalakTahrîm / التَّحْر۪يمِtahrimMülk / الْمُلْكِmulkKalem / الْقَلَمِkalemHâkka / الْحَاقَّةِhakkaMeâric / الْمَعَارِجِmearicNûh / نُوحٍnuhCin / الْجِنِّcinMüzzemmil / الْمُزَّمِّلِmuzemmilMüddessir / الْمُدَّثِّرِmuddessirKıyâmet / الْقِيٰمَةِkiyametİnsan / الْاِنْسَانِinsanMürselât / الْمُرْسَلَاتِmurselatNebe’ / النَّبَأِnebeNâziât / النَّازِعَاتِnaziatAbese / عَبَسَabeseTekvîr / التَّكْو۪يرِtekvirİnfitâr / الْاِنْفِطَارِinfitarMutaffifîn / الْمُطَفِّف۪ينَmutaffifinİnşikâk / الْاِنْشِقَاقِinsikakBürûc / الْبُرُوجِburucTârık / الطَّارِقِtarikA’lâ / الْاَعْلٰىalaGâşiye / الْغَاشِيَةِgasiyeFecr / الْفَجْرِfecrBeled / الْبَلَدِbeledŞems / الشَّمْسِsemsLeyl / الَّيْلِleylDuhâ / الضُّحٰىduhaİnşirâh / الْاِنْشِرَاحِinsirahTîn / التّ۪ينِtinAlak / الْعَلَقِalakKadr / الْقَدْرِkadrBeyyine / الْبَيِّنَةِbeyyineZilzâl / الزِّلْزَالِzilzalÂdiyât / الْعَادِيَاتِadiyetKâria / الْقَارِعَةِkariaTekâsür / التَّكَاثُرِtekasurAsr / الْعَصْرِasrHümeze / الْهُمَزَةِhumezeFil / الْف۪يلِfilKureyş / قُرَيْشٍkureysMâûn / الْمَاعُونِmaunKevser / الْكَوْثَرِkevserKâfirûn / الْكَافِرُونَkafirunNasr / النَّصْرِnasrTebbet / الْمَسَدِtebbetİhlâs / الْاِخْلَاصِihlasFelâk / الْفَلَقِfelakNâs / النَّاسِnas
Şuarâ
سُورَةُالشُّعَرَاءِ
Şuarâ Sûresi Başlık
سُورَةُالشُّعَرَاءِ
Tâ, Sîn, Mîm. ﴾ 1 ﴿
Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir. ﴾ 2 ﴿
(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın! ﴾ 3 ﴿
Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır. ﴾ 4 ﴿
Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler. ﴾ 5 ﴿
Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir. ﴾ 6 ﴿
Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz. ﴾ 7 ﴿
Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler. ﴾ 8 ﴿
Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 9 ﴿
Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi. ﴾ 10 ﴿
"Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?" ﴾ 11 ﴿
(Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar." ﴾ 12 ﴿
"Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver." ﴾ 13 ﴿
"Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler." ﴾ 14 ﴿
(Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz." ﴾ 15 ﴿
"Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. ﴾ 16 ﴿
İsrail oğullarını bizimle beraber gönder." ﴾ 17 ﴿
"Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?" ﴾ 18 ﴿
"Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!" ﴾ 19 ﴿
Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım." ﴾ 20 ﴿
"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı." ﴾ 21 ﴿
"O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. " ﴾ 22 ﴿
Firavun şöyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?" ﴾ 23 ﴿
Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir." ﴾ 24 ﴿
(Firavun) etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi. ﴾ 25 ﴿
Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir." ﴾ 26 ﴿
(Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi. ﴾ 27 ﴿
Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir." ﴾ 28 ﴿
Firavun: "Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim" dedi. ﴾ 29 ﴿
Musa sordu: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" ﴾ 30 ﴿
Firavun: "Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen" dedi. ﴾ 31 ﴿
Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. ﴾ 32 ﴿
Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi. ﴾ 33 ﴿
Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!" ﴾ 34 ﴿
"Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?" ﴾ 35 ﴿
Dediler ki: "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder." ﴾ 36 ﴿
"Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler." ﴾ 37 ﴿
Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi. ﴾ 38 ﴿
Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi. ﴾ 39 ﴿
"Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız" dediler. ﴾ 40 ﴿
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler. ﴾ 41 ﴿
Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız" dedi. ﴾ 42 ﴿
Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi. ﴾ 43 ﴿
Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz" dediler. ﴾ 44 ﴿
Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor! ﴾ 45 ﴿
Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ﴾ 46 ﴿
"İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine " ﴾ 47 ﴿
"Musa ve Harun'un Rabbine!" ﴾ 48 ﴿
Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!" ﴾ 49 ﴿
"Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz." ﴾ 50 ﴿
"Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz" ﴾ 51 ﴿
Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik. ﴾ 52 ﴿
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: ﴾ 53 ﴿
"Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır." ﴾ 54 ﴿
"(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. " ﴾ 55 ﴿
"Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu.) ﴾ 56 ﴿
Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan, ﴾ 57 ﴿
Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. ﴾ 58 ﴿
Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık. ﴾ 59 ﴿
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler. ﴾ 60 ﴿
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler. ﴾ 61 ﴿
Musa: "Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir." ﴾ 62 ﴿
Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi, ﴾ 63 ﴿
Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik. ﴾ 64 ﴿
Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, ﴾ 65 ﴿
Sonra da ötekileri suda boğduk. ﴾ 66 ﴿
Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 67 ﴿
Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 68 ﴿
(Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet. ﴾ 69 ﴿
Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti. ﴾ 70 ﴿
"Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız" dediler. ﴾ 71 ﴿
İbrahim "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?" ﴾ 72 ﴿
"Veya size fayda veya zararları olur mu?" ﴾ 73 ﴿
"Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk." ﴾ 74 ﴿
İbrahim dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?" ﴾ 75 ﴿
"Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)" ﴾ 77 ﴿
"O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir," ﴾ 78 ﴿
"Beni yediren, içirendir," ﴾ 79 ﴿
"Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir." ﴾ 80 ﴿
"O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. " ﴾ 81 ﴿
"Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur." ﴾ 82 ﴿
"Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat." ﴾ 83 ﴿
"Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!" ﴾ 84 ﴿
"Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!" ﴾ 85 ﴿
"Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. " ﴾ 86 ﴿
"(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme." ﴾ 87 ﴿
"O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!" ﴾ 88 ﴿
"Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer)." ﴾ 89 ﴿
(O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır. ﴾ 90 ﴿
Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır. ﴾ 91 ﴿
Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir. ﴾ 92 ﴿
Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar. ﴾ 94 ﴿
Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: ﴾ 95 ﴿
"Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz." ﴾ 97 ﴿
"Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk." ﴾ 98 ﴿
"Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı." ﴾ 99 ﴿
"Bak bizim için ne şefaatçiler var," ﴾ 100 ﴿
"Ne de yakın bir dost." ﴾ 101 ﴿
"Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik." ﴾ 102 ﴿
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 103 ﴿
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 104 ﴿
Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾ 105 ﴿
Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾ 106 ﴿
"Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim. ﴾ 107 ﴿
"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 108 ﴿
"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir." ﴾ 109 ﴿
"Gelin, artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 110 ﴿
"Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?" ﴾ 111 ﴿
Nuh dedi ki: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur." ﴾ 112 ﴿
"Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!" ﴾ 113 ﴿
"Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim." ﴾ 114 ﴿
"Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." ﴾ 115 ﴿
Dediler ki: "Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!" ﴾ 116 ﴿
Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti." ﴾ 117 ﴿
"Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar." ﴾ 118 ﴿
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık. ﴾ 119 ﴿
Sonra da arkasında kalanları suda boğduk. ﴾ 120 ﴿
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 121 ﴿
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 122 ﴿
Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾ 123 ﴿
Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾ 124 ﴿
"Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim." ﴾ 125 ﴿
"Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 126 ﴿
"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. " ﴾ 127 ﴿
"Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?" ﴾ 128 ﴿
"Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?" ﴾ 129 ﴿
"Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz." ﴾ 130 ﴿
"Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 131 ﴿
"O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte," ﴾ 132 ﴿
"Davarlar, oğullar," ﴾ 133 ﴿
"Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir." ﴾ 134 ﴿
"Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum." ﴾ 135 ﴿
"Dediler ki: "Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir." ﴾ 136 ﴿
"Bu sırf eskilerin âdetidir." ﴾ 137 ﴿
"Biz azaba uğratılacak da değiliz." ﴾ 138 ﴿
Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 139 ﴿
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 140 ﴿
Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾ 141 ﴿
Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾ 142 ﴿
"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾ 143 ﴿
"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 144 ﴿
"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir." ﴾ 145 ﴿
"Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?" ﴾ 146 ﴿
"Bahçelerin, pınarların içinde," ﴾ 147 ﴿
"Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında," ﴾ 148 ﴿
Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz." ﴾ 149 ﴿
"Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin." ﴾ 150 ﴿
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın." ﴾ 151 ﴿
"Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!" ﴾ 153 ﴿
"Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir." ﴾ 154 ﴿
Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi. ﴾ 155 ﴿
"Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir." ﴾ 156 ﴿
Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular. ﴾ 157 ﴿
Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 158 ﴿
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 159 ﴿
Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾ 160 ﴿
Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan kormaz mısınız?" ﴾ 161 ﴿
"Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾ 162 ﴿
"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 163 ﴿
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir." ﴾ 164 ﴿
"İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?" ﴾ 165 ﴿
"Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!" ﴾ 166 ﴿
Onlar şöyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın." ﴾ 167 ﴿
Lût "Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim." ﴾ 168 ﴿
"Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar." ﴾ 169 ﴿
Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık, ﴾ 170 ﴿
Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı. ﴾ 171 ﴿
Sonra geridekilerin hepsini helak ettik. ﴾ 172 ﴿
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu! ﴾ 173 ﴿
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 174 ﴿
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 175 ﴿
Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. ﴾ 176 ﴿
Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?" ﴾ 177 ﴿
"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim." ﴾ 178 ﴿
"Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin." ﴾ 179 ﴿
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir." ﴾ 180 ﴿
"Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın." ﴾ 181 ﴿
"Ve doğru terazi ile tartın." ﴾ 182 ﴿
"Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." ﴾ 183 ﴿
"O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun." ﴾ 184 ﴿
Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin." ﴾ 185 ﴿
"Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz." ﴾ 186 ﴿
"Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver." ﴾ 187 ﴿
Şuayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi. ﴾ 188 ﴿
Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi! ﴾ 189 ﴿
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. ﴾ 190 ﴿
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. ﴾ 191 ﴿
Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. ﴾ 192 ﴿
(Resulüm!) Onu Rûhu'lemin (Cebrail) indirdi; ﴾ 193 ﴿
Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine; ﴾ 194 ﴿
Açık parlak bir Arapça lisan ile. ﴾ 195 ﴿
O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı. ﴾ 196 ﴿
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir? ﴾ 197 ﴿
Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. ﴾ 198 ﴿
Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. ﴾ 200 ﴿
İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. ﴾ 202 ﴿
O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?... diyeceklerdir. ﴾ 203 ﴿
(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı. ﴾ 204 ﴿
Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek, ﴾ 205 ﴿
Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa, ﴾ 206 ﴿
O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır. ﴾ 207 ﴿
Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur. ﴾ 208 ﴿
(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz. ﴾ 209 ﴿
Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi. ﴾ 210 ﴿
Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. ﴾ 211 ﴿
Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. ﴾ 212 ﴿
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun. ﴾ 213 ﴿
(Önce) en yakın hısımlarını uyar. ﴾ 214 ﴿
Ve sana uyan müminlere kanadını indir. ﴾ 215 ﴿
Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım." ﴾ 216 ﴿
Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. ﴾ 217 ﴿
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. ﴾ 218 ﴿
Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.) ﴾ 219 ﴿
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur. ﴾ 220 ﴿
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? ﴾ 221 ﴿
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler. ﴾ 222 ﴿
Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır. ﴾ 223 ﴿
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar. ﴾ 224 ﴿
Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? ﴾ 225 ﴿
Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. ﴾ 227 ﴿